- Yazar: ozturkhukuk
- sağlık hukuku avukatı
- Tem 2
- Yorumlar (0)
YAPAY DÖLLENME VE HUKUKİ SORUNLAR
GİRİŞ
Yapay döllenme bir diğer adıyla suni döllenme üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinden biri olmakla beraber hukuki açıdan sorunlar meydana getirmektedir. Söz konusu sorunların içeriği ülkesel, hukuksal ve dinsel bazlı olabilmektedir.
Bu çalışmada yapay döllenmenin soybağına etkisi çerçevesinde Medeni Hukuk alanı ile birlikte değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yapay döllenme, üremeye yardımcı teknikler, homolog döllenme, heterolog döllenme, embriyonun korunması, soybağı
YAPAY DÖLLENME
Döllenme canlı türlerinde çeşitlilik göstermekle beraber, genel olarak dişi ve erkek üreme hücrelerinin bir arada bulunmasını ifade eder .Yapay döllenme ise bir araya gelme işleminin sonucunun suni bir şekilde sağlanmasıdır. Yapay döllenme uygulanma yöntemlerine göre iki farklı şekilde tanımlanmaktadır. Dar anlamda yapay döllenme erkek üreme hücrelerinin cinsel münasebet dışında gerçekleştirilen tıbbi metotlarla kadın üreme organına aktarılması ve döllenmenin bu şekilde gerçekleştirilmesidir . Geniş anlamda yapay döllenme ise cinsel ilişki olmamakla birlikte kadın ve erkekten alınmış olan üreme hücrelerinin yapay yollar ile döllendirilmesini ifade etmektedir .Fakat yapay döllenmeden genel olarak ilk tanım anlaşılmaktadır.
Yapay döllenme, tarafların evli olup olmadıkları tespit edilerek göre homolog döllenme ve heterolog döllenme olarak iki çeşit görünüm şekli vardır.
Homolog döllenme evlilik birliği içerisinde eşlerin ellerinde olmayan bir nedenden ötürü cinsel ilişkinin sağlanamaması veya sağlansa bile bir şekilde döllenmenin gerçekleşmemesi durumunda erkekten alınan sperm hücrelerinin kadının rahmine aktarılması yoluyla döllenmenin sağlanması metodudur. Heterolog döllenme ise evlenmiş bir kişinin rahmine eşinden başka bir kişinin sperm hücrelerinin aktarılmasıyla oluşan döllenmeye denir. Homolog ve heterolog döllenmeye ek olarak yapay döllenmeyi dört çeşit olarak sınıflandırmak da mümkündür. Eşlerin sperm ve yumurta hücrelerinin ve başka bir kadının rahmine yerleştirilmesi bir diğer adıyla taşıyıcı annelik de dörtlü sınıflandırmanın içerisinde yer almaktadır. Taşıyıcı annelik, bir çocuk sahibi olma isteğinin dayanılmaz hale gelmesi durumunda, üreme anlamında seçiciliğin ve bu sürecin ticarileşmesine örnek teşkil etmektedir .Taşıyıcı anneliğin bir türü olan bu yöntemde taşıyıcı anne çocuğu bir ivaz karşılığında taşıyorsa kiralık anne olarak adlandırılmakta olup ivaz karşılığı olmadan taşıma gerçekleşiyorsa ödünç anne kavramı söz konusu olacaktır . Eşlerin üreme yeteneğinden yoksun olması durumunda başka kadın ve erkeğin üreme hücrelerinin laboratuvar ortamında döllendirilmesi ve bu embriyonun kadına aktarılması ise doğum öncesi evlat edinme olarak karşımıza çıkmaktadır .
Üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinin halk arasında ve ülkemizde en çok karşımıza çıkan çeşidi tüpte yapay döllenmedir. Bu yöntem homolog döllenme ile birçok benzerlik taşısa da döllenmenin öncelikle tüpte gerçekleşmesi sonucu oluşur.
Döllenme tüpte gerçekleştikten sonra oluşturulan embriyo kadının rahmine nakledilir. Bu yüzden bu yöntem embriyo nakli olarak da adlandırılmaktadır. Bu çeşit bir döllenmenin gerçekleştirilmesinin sebebi ise kadının yumurta kanallarının tıkalı olması sebebi ile döllenmenin rahimde gerçekleşmeyecek olmasıdır.
Embriyo nakillerinde birkaç farklı yöntem söz konusudur. Bu yöntemler yukarıdaki paragrafta bahsedilen sınıflandırma tartışmalarının konusunu oluşturmaktadır. İlk yöntem olarak en çok bilinen evlilik içi tüpte yapay döllenme, ikincisi ise tüp olmaksızın döllenmenin başka bir kadının rahminde gerçekleşmesinden sonra döllenmiş yumurtanın geri evli kadına aktarılması işlemdir.
Üçüncü yöntem ise hamile olan kadının hamileliğe devam etmesi riskli bir hale gelmesi durumunda söz konusu olur. Kadının eşiyle gerçekleştirmiş olduğu doğal cinsel birleşme sonucunda oluşmuş olan embriyonun başkaca bir kadının rahmine aktarılması sağlanarak ve doğumun bu yabancı kadın vasıtasıyla gerçekleştikten sonra, çocuğun doğuran yabancı kadından alınıp eşlere verilmesi yöntemidir . Dördüncü yöntem ise eşlerin ikisinin de üreme yeteneğine sahip olmadığı durumlarda başkaca erkek ve kadının üreme hücreleriyle doğum yapmaya elverişli evli kadına embriyonun nakledilmesidir. Söz konusu taşıyıcı annelik ve doğum öncesi evlatlık kavramları her ne kadar farklı sınıflandırılmalar olarak karşımıza çıkmış olsa da heterolog döllenme içerisinde değerlendirilmesi ve incelenmesi mümkündür.
Yabancı ülke mevzuatları kapsamında bir değerlendirme yapılacak olursak İngiltere’de belli durumların varlığı halinde heterolog döllenme ve taşıyıcı annelik kabul edilmektedir. Avusturya ve Fransa’da resmi olarak evli durumda olmayan fakat evlilik benzeri hayat birlikteliği sürmekte olan çiftlerin yapay döllenme sayesinde çocuk sahibi olmaları olanaklı kılınmıştır. Ancak taşıyıcı annelik ya da üçüncü kişinin sperm veya yumurtasını kullanma genel anlamda kabul edilmediği görülmektedir.
Almanya’da ise doğum öncesi evlat edinme ve taşıyıcı anne olmak maksadıyla suni döllenme yapılması veya embriyo nakli yasaklanmıştır. Son olarak Amerika’da ise taşıyıcı annelik kurumu dinsel, etik ve hukuki anlamda tartışılmaktadır. Bu kapsamda bazı eyaletlerde taşıyıcı annelik yönteminin kabul edildiği görülmektedir.
YAPAY DÖLLENMENİN TÜRK HUKUKUNDAKİ YERİ
Türkiye’de yapay döllenme konusunda henüz kanun çapında bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu çerçevede en güncel mevzuat Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği adı altında 30.09.2014 tarihinde Resmi gazetede yayımlanmıştır. Yönetmeliğin 1. Maddesi uyarınca; çocuk sahibi olamayan evli çiftlerin tıbben ve hukuken uygun tedavilerle çocuk sahibi olması yönetmeliğin amacını oluşturmaktadır. Bu anlamda üremeye yardımcı tedavi yöntemlerine de bir sınırlama getirilmiştir. Yönetmeliğe göre yalnızca çocuk sahip olamayan evli çiftler yapay döllenme tedavisi olabilmektedir. Homolog döllenme mevzuata göre uygun iken heterolog döllenme ve diğer evlilik dışı üreme tedavi yöntemleri yasaklanmıştır. Sonuç olarak hem taşıyıcı annelik hem yumurta hem de sperm bağışı, Yönetmelik kapsamında kesinlikle yasaklanmıştır.
Yönetmelik uyarınca üremeye yardımcı tedavi yöntemlerimin uygulanacağı kişiler evli olmanın yanı sıra, yumurta ve sperm hücreleri evli kişilere ait olmalı ve eşlerin her ikisinin de bu tedaviye rızası bulunmalıdır. Kadının rızası olmaması durumunda döllenmenin gerçekleşeceği veya embriyonun nakledileceği bir ortam olmamaktadır. Fakat erkeğin rızası ve onayı tedaviye başka bir boyut kazandırmaktadır. Evli erkeğin onayı olmadan yapılan yapay döllenme TMK m. 24 ve m. 49 uyarınca kişisel çıkarların ve kişilik haklarının ihlali söz konusu olabilecektir . Ayrıca TMK uyarınca ağır ve onur kırıcı bir davranış olarak değerlendirilip boşanma nedeni oluşturabilmesi söz konusu olacaktır .
Yapay döllenme uygulaması beraberinde birçok problem meydana gelmektedir. Bu sorunların başında Yönetmelik kurallarına uymayan kişilerin hangi yaptırımlarla karşılaşacağı sorunudur. Şöyle ki hukuka aykırı bir metodu karı ve kocanın rızasının varlığı nedeniyle uygulamış olan hekim nasıl cezalandırılacaktır ya da söz konusu hukuka uygun olmayan uygulama nedeniyle anne adayı ya da üreme hücresini veren yabancı kadın ceza alacak mıdır?
Bir başka sorun ise yönetmelik uyarınca üçten fazla embriyo transferinin yasaklanmış olmasına rağmen söz konusu kurala aykırılığa bir yaptırım bağlanmamış olmasıdır . Konunun cezai boyutunun önemli olduğu tartışmasızdır. Fakat cezai boyutunun yani sıra Medeni Hukuk anlamında da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu meyanda ortaya çıkan soybağı sorunu ve biyoetik tartışmalar çerçevesinde yapay döllenmeyi tanımak daha doğru olacaktır.
YARDIMCI ÜREME TEKNOLOJİLERİ VE BİYOETİK
Yardımcı üreme teknikleri John Hunter tarafından 18. Yüzyıl sonlarına doğru kullanılmaya başlanmıştır. Başlangıçta söz konusu üreme teknikleri herhangi bir biyoetik tartışma konusu olmamıştır. Bu tekniklerin yaygınlaşmasıyla birlikte biyoetik anlamda tartışmalar olmuştur.
Yapay döllenmeye karşı çıkılmasındaki başlıca görüşler doğanın en iyisini bileceği görüşüne dayandırmaktadırlar. Bu görüşlere göre, döllenme doğal seksüel ilişkinin bir sonucu olmakla birlikte yapay olarak döllenmenin sağlanmasını doğaya aykırı kabul ederler ve ahlaki anlamda doğru ve uygun olmadığını savunurlar. Ayrıca insan embriyosuna ruhsuz bir obje gibi değerlendirmek ona bir deney malzemesi olarak davranmanın insan onurunu ve ahlakını zarar vereceğini savunmaktadırlar. Aksi görüşteki yararcı kuram ise, yardımcı üreme teknolojileri kullanılmasının ve bu şekilde çocuk sahibi olmanın etik anlamda bir sorun teşkil etmeyeceğini, bu sayede kişilerin mutlu olduğunu savunmaktadırlar.
Ödev bilim kuramı taraftarları ise bireyin özerk oluşuna değinerek aydınlatılmış onamın varlığı halinde söz konusu tekniklerin etik olduğunu ileri sürmektedirler. Yardımcı üreme teknolojilerinde biyoetiğin asıl sorununu, üçüncü kişilerce yapılan uygulamalar oluşturmaktadır.
EMBRİYONUN KORUNMASI
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği kapsamında bu tedavi yöntemlerini kullanacak kişilerden alınan yumurta ve spermlerle elde edilmiş olan embriyolar amacı dışında başka hiçbir maksatla kullanılamaz ve satılamaz. Her ne kadar TCK çerçevesinde ve İlaç Araştırmaları Hakkındaki Yönetmelik sağlıklı insan üzerinde bilimsel anlamda faaliyetlere izin vermiş olsa da, Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği bu alanda tek yasal düzenleme olmakla birlikte tüp bebek üretme hariç embriyo nezdinde her türlü bilimsel ve tedavi amaçlı uygulamaları yasaklamaktadır.
Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Konseyi İnsan hakları ve Biyotıp Sözleşmesi ise embriyo üzerinde yapılan deneylere yasaklama getirmemiş olmakla birlikte sadece araştırma amaçlı embriyo üretilmesini engellemektedir. Bu çerçevede embriyonun korunması adına yapılan düzenlemeler yeterli değildir. Hayatımızda önemli bir yere sahip olan üremeye yardımcı tekniklerle ilgili yeterli düzenlemelerin bulunmaması hem embriyonun korunması açısından hem de soybağı açısından karşımıza birçok sorun çıkartmaktadır. Ayrıca yönetmeliğin söz konusu m.17 hükmü uyarınca aykırılıkların müeyyidesi sadece merkezin faaliyetinin durdurulması olmakla birlikte sözleşmenin salt araştırma amaçlı embriyo üretmeyi yasaklayan düzenlemesi boşluk içeren bir hükümdür.
Şöyle ki düzenlemelere göre kişilerden birden fazla embriyo alınması mümkündür ve bu embriyoların rıza ile birlikte beş yıl dondurularak saklanmasına izin verilmektedir. Beş yılın sonunda veya eşlerden birisinin ölümü halinde, eşlerin beraber talebi veya boşanmanın gerçekleşmesi halinde söz konusu süreden önce saklanmış embriyolar derhal imha edilmektedir. Ancak bu süre sonunda yönetmelik çerçevesinde imha edilmesi gerektiği halde imha edilmeyen embriyoların araştırma amaçlı kullanılabilmesi söz konusu olabilecektir. Biyotıp sözleşmesine embriyolar salt araştırma amaçlı üretilmediği için sözleşmeye aykırılık oluşturmayacaktır. Söz konusu durum Yönetmelik m. 17 hükmüne aykırılık oluşturmakla birlikte bu aykırılığın müeyyidesi sadece merkez faaliyetinin durdurulmasıdır. Bu kapsamda cezai bir bir yaptırım olmaması embriyonun korunmasını olumsuz etkilemektedir. Embriyonun korunması açısından TCK kapsamında cezai bir yaptırımın getirilmesi gerekmektedir.
YAPAY DÖLLENMENİN SOYBAĞINA ETKİSİ
Yapay döllenmenin sebep olduğu en önemli sorunlardan birisi soybağı sorunudur. Homolog döllenme konusunda ülkemizde yasal bir çerçeve bulunmaktadır. Yapay döllenmenin yetkili hekim tarafından yapılması, uygulamanın yapılması için eşlerin ikisinden onay alınmış olmalıdır. Aksi takdirde eşlerden birisinin rızası alınmamış olsa dahi kişilik haklarının ihlali gündeme gelecektir.
Homolog döllenmede yaşayan evli çiftlerin üreme hücrelerinin döllendirilmesi ve daha sonra rahme yerleştirilmesinde hem hukuki açıdan hem de soybağı açısından sorun oluşturmamaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 282. Maddesi kapsamında “Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur.” hükmü gereği doğuran kadın çocuğun annesi olacaktır.
Homolog döllenmede asıl sorun ise eşin sperminin veya embriyonun dondurulması sonucu kadının rahmine kocanın ölümünden sonra yerleştirilmesi durumunda ortaya çıkar. Birçok hukuk mevzuatında eşin ölümünden sonra alınan spermin kullanılması yasaklanmakla birlikte, mevzuatımızda bulunan ÜYTE Yönetmeliği uyarınca saklanması amacıyla taraflardan alınan üreme hücrelerinin, alınan kişinin veya kişilerin saklamaya ilişkin yıllık protokolü yenilememesi, isteği ve ölümü durumlarında imha edilmesi gerekmektedir .
Bu kapsamda sorun baba ile soybağının kurulup kurulmayacağında yoğunlaşmaktadır. Doktrinde benimsenen görüş ölen evli kişiden ölümünden önce alınmış olan ve dondurulan spermler ile kişinin ölümünden sonra yapay döllenme gerçekleştirilmesi durumunda çocuk da evliliğin ölüm sebebiyle sona ermesinin akabinde 300 gün içinde doğmuş ise babalık karinesi kapsamında erkek eş çocuğun babası sayılmalı ve aralarında soybağının kurulması zorunlu hale gelmektedir .
Nitekim TMK’nın 285. Maddesi uyarınca “Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.” denilmektedir. Karine olarak bu durumu kabul ettiğimizde 300 gün sonra yapılan rahme konulma işleminde çocuğun soybağının nasıl kurulacağı tartışmalıdır. Bu 300 günlük iddet süresi geçtikten sonra annenin Medeni Kanuna göre daha önce hamile kalmasını ispatlaması gerekmektedir. Medeni Kanun döllenme yerine cinsel birleşme terimin kullanmakta olup bu kapsamda 300 günden sonra gerçekleşen gebeliği yasal bir zemine oturtmak şu an için mümkün gözükmemektedir. Her ne kadar babanın ölümü sonrasında cinsel birleşme olmadan gerçekleşen doğumun hukuki sonuçları yeterince düzenlenmemiş olsa da çocuğun genler açısından biyolojik babası değişmemiştir. Hukuksal açıdan soybağı kurulmamış olsa da biyoloji açıdan bir soybağı kurulmuş olacaktır. Bu yüzden mevzuatımızda yasaklanmış bir durumun yabancı ülkede gerçekleşmesi durumunda bunun hukuksal sonuçlarını çözüme kavuşturmak amacıyla düzenlemeler yapılmalıdır.
Mevzuatımızda yer bulamayan ve yasaklanan heterolog döllenme de ise uygulamada hukuki sorunlar ortaya çıkmakta ve bu sorunların çözümlenmesi çocuk açısından zorunlu hale gelmektedir. Aksi takdirde soybağı kavramı yitirilecek, ayrıca hukuksal açıdan sorunlar ortaya çıktığı gibi tıbbi olarak da sorunlar meydana gelebilecektir.
Evli olmayan bir kadının yumurtası alınması ile evli veya evli olmayan bir erkeğin sperminin döllendirilmesi mümkündür. Bu durumda döllendirilen yumurtanın kadının rahmine yerleştirilmesi halinde anne ile çocuk arasında soybağı doğumla kurulmuş olacak baba ile ise tanıma veya babalık hükmü ile soybağı kurulabilecektir .
Doğum öncesi evlat edinme olarak isimlendirilen yöntemde diğer bir ifadeyle başkaca bir kadın ve erkeğin üreme hücrelerinin laboratuvar şartlarında döllendirilmesinin ardından embriyonun hamileliği başarıyla sonuçlandırması muhtemel kadının rahmine aktarılması halinde çocuğu doğuran anne hukuken anne konumunda olacak ve çocuk ile aralarında soybağı doğumla kurulmuş olacaktır .
Evli bir kadının üreme hücreleri üçüncü bir kişinin spermi ile yapay yolla döllenme gerçekleştirilmesi durumunda anne bakımından bir problem ortaya çıkmamakla birlikte konu baba bakımından ikiye ayrılarak ele alınması mümkündür. Eğer kocanın bu yola en baştan rıza gösterdiği düşünülürse kadının kocası hukuken baba olarak adlandırılacaktır. Rızanın varlığı durumunda çocuk evlilik içinde doğduğundan hukuken koca baba vasfındadır. Ancak kocanın rızası olmadığında soybağını ret etme hakkına doğacaktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu kapsamda çocuk da soybağını reddedebilecektir.
Evli bir erkeğin spermi üçüncü bir kadının yumurtası ile döllendirilmesi halinde çocuğu doğuran kadın eş çocuğun annesi sayılacağı kabulü vardır. Doktrinde bazı yorumlarda ise hukuki annelik yönünden genetik anneliğe üstünlük tanımaktadır. Yumurtası kullanılan kadın çocuğu doğurmasa hatta yumurtası onun bilgisi ve isteği dışında bile kullanılmış ise çocuğun annesi o kadındır. Buna göre yumurtası kullanılmayan ancak çocuğu doğuran kadın ile çocuk arasında doğumla kurulan soybağı iptal edilebilir ve yumurtası kullanılan kadının anne olduğu tespit edilebilir. Hatta çocuğun annesiz kalmaması için ret ile tespit aynı anda yapılmalıdır .
Son olarak ise üçüncü kişilerden alınmış üreme hücrelerinin döllendirilip evli kadının rahmine yerleştirilmesi durumunda çocuğu doğuran evli kadın ile çocuk arasında doğumla soybağı kurulmuş olacaktır.
Medeni Kanun çocuğu doğuran anneye üstünlük tanımaktadır. Çocuğun babası ise hem doğuran kadının kocası olan hem de üreme hücresi kullanılan erkek olabilmesi durumu söz konusu olacaktır.
SONUÇ
Gelişen teknoloji birçok yeniliği dünyamıza getirmiştir. Bu teknoloji çocuk sahibi olamayan eşler açısından da uygulama alanı bulmuştur. Bu uygulama alanlarından birisi yapay döllenmedir.
Yapay döllenme cinsel birleşme sağlayamayan, çocuk sahibi olamayan eşlerin başvurduğu yöntemlerden birisidir. Bu anlamda yapay döllenmenin birçok çeşidi bulunmaktadır. Yapaya döllenmenin yasal mevzuatı tam olarak oturmamış olsa da Türkiye’de yapay döllenme çeşitlerinde homolog döllenmenin yasal dayanağı bulunmaktadır.
Yapay döllenmenin yapılması için hekim şartı, evlilik içinde olması şartı ve eşlerden rıza alınması gibi şartlar söz konusudur. Üremeye yardımcı teknikler bağlamında yapay döllenme biyoetik açısından tartışmalara da yol açmıştır. Bu tartışmalarda doğanın dengesinin bozulmaması gerektiği düşüncesinde yoğunlaşılmış olsa da daha sonrasında aksi görüşte kişilerin mutluluğa ve yararına olan bir durumun sorun teşkil etmeyeceği görüşü ortaya çıkmıştır.
Bu alanda karşımıza çıkan bir diğer durum ise embriyonun korunması sorunudur. Embriyonun korunması açısından hem uluslararası hem de Türk mevzuatında yeterli bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ayrıca yapay döllenmenin hukuki sorunlarından birisi soybağı sorunudur. Soybağı evlilik birliği içinde doğan çocuk açısından sorun teşkil etmemekte ise de diğer yapay döllenme yöntemleri yasal bir mevzuata oturtulmalıdır.
Özetle bu bilgiler ışığında yaşadığımız dönemde üremeye yardımcı teknikler kapsamında yeterli bir mevzuat bulunmamaktadır. Homolog döllenmenin yanı sıra heterolog döllenme, taşıyıcı annelik ve diğer üremeye yardımcı teknikler açısından düzenleme yapılması zorunlu hale gelmiş olsa da halen bu konuda yeterli bir mevzuatımız bulunmamaktadır. Hem hukuki anlamda hem de sosyal anlamda böylesine önemli bir uygulamaların halen daha kapsamlı bir düzenlemeye konu olmaması eleştirmemiz gereken bir durumdur.
KAYNAKÇA
Mustafa Ateş; “Nesep Hukuku Yönünden Suni Usullerle Dünyaya Getirilen Çocukların Durumu”, Yargıtay Dergisi, 1994, S.3 ,C.20, s.238
Özlem Yenerer.Çakmut,” Soybağının Belirlenmesi ve Ceza Hukukunda Çocuğun Soybağının Değiştirilmesi, Beta Yayınları,.”.
Mehmet Beşir Acabey, “Soybağı Kurulması, Genel Olarak Sonuçları, Özellikle Evlilik Dışında Doğan Çocukların Mirasçılığı”, Güncel Hukuk Yayınları, İzmir 2002, s. 173;
Haluk Nami Nomer, “Suni Döllenme Dolayısıyla Ortaya Çıkabilecek Nesep Problemleri”, İstanbul 2000, s. 545;
Erol Cihan “Sosyal ve Hukuki Bakımdan Suni İlhak”
Sevtap Metin “Biyo-Tıp Etiği ve Hukuk, On İki Levha Yayınları, İstanbul 2010”.
Gürsoy, Gülsüm Önal. “Yardımcı Üreme Teknikleri ve Etik”
M.Onursal Cin “Yardımcı Üreme Metotları ve Embriyonun Korunması” .
ÖZSUNAY, Ergun, “Taşıyıcı Annelikle İlgili Hukuksal Sorunlar”, Güncel Hukuk, Ağustos 2007, s. 29.
İlgili yazı bulunamadı.