- Yazar: ozturkhukuk
- Yargıtay
- May 23
- Yorumlar (0)
T.C YARGITAY CEZA GENEL KURULU
Esas: 2017/461
Karar: 2017/549
Karar Tarihi: 19/12/2017
Özet: Sanığın sahibi olduğu iş yerinde çalışan katılanın, olay günü çalışırken sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olması ve başka eldiven de bulunmaması nedeniyle eldivensiz çalıştığı esnada kolunun makineye sıkışması sonucunda yaralandığı olayda, işveren taksirle yaralama suçundan cezalandırılmalıdır.
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık …’ın beraatine ilişkin Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 12.03.2012 gün ve 434-478 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.10.2013 gün ve 3286-22589 sayı ile;
“Mağdurun polisaj işçisi olarak çalıştığı sanığa ait işyerinde 6 ay önce işe başladığı, olay günü çalışırken kullanmak üzere sağ eline eldiven giydiği, başka eldiven bulunmaması nedeniyle ve sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olmasından dolayı sol eline bez sarıp fazlalık kısmını zımpara makinesinde keserken kolunu yaraladığı olay nedeni ile kazadan yaklaşık bir ay sonra düzenlenen olay yeri görgü ve tespit tutanağı, soruşturma aşamasında bilirkişiden alınan 25.04.2011 tarihli rapor ile sanığın gerekli iş güvenliği eğitimini vermemesi, gerektiğinde kişisel koruyucu malzemeleri vermemesi ve kullanılıp kullanılmadığını denetlememesi nedeniyle tali kusurlu bulunmasına, kovuşturma evresinde tanık …’in de katılımı ile icra edilen keşiften sonra alınan 28.01.2012 tarihli bilirkişi raporu ile sanığın iş yerinde çalışan işçilere iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermediğinden ve işyerinde herhangi bir kontrol mekanizması kurmadığından ve gerekli kontrolleri yaptırmadığından kaza olayının meydana gelmesinde asli kusurlu bulunmasına ve ilgili işyerinde idari yönden yapılan denetim sonrası da iş müfettişi tarafından işverenin işyerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesisi için gerekli önlemleri almadığından ve işçilere uygun iş eldiveni vermediğinden %100 kusurlu bulunmasına karşın, mahkemece ‘sanığa iş güvenliği mevzuatına aykırı olarak gerekli eğitimin verilmemiş olması, mevzuat uyarınca zaman zaman yapılması gereken denetimlerin yapılmamış olması, çalışma esnasında işin gereğine uygun biçimde yürütülmesi için lüzum eden direktiflerin verilmemiş olması, çalışma esnasında iş için gereken uygun teçhizatın seçilmemiş olması gibi nedenlerle cezai müeyyideyi sonuçlayacak kusurluluktan bahsedilemeyecek olmasına, kazaya müştekinin sebebiyet verdiğine’ ilişkin isabetsiz gerekçeyle sanığın beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 01.04.2014 gün ve 884-414 sayı ile;
“…Müştekinin, …’ın sahibi olduğu Dako Isı Sist. San. ve Tic. Ltd. Şti. Havlu Kurutucu Radyatör İmalatı adlı işyerinde polisaj bölümünde işçi olarak çalıştığı, olay günü de eline sarmak için polisaj makinesinde bez kesmek istediği, polisaj makinesine sürdüğü bezin makinenin döngüsüne dolanarak müştekiyi makineye çektiği ve geçirdiği sarsıntı sonucu kolunun kırıldığı anlaşılmış,
Her ne kadar kovuşturma aşamasında yapılan keşif neticesinde düzenlenen bilirkişi raporu ile sanığın yine mezkûr biçimde kusurlu olduğunun tespit olunduğu, böylece sanığın taksiri ile katılanın yaralanmasına neden olduğundan bahisle cezalandırılması talep olunmuş ise de; öncelikle bu ve benzer davalarda kusur ve illiyet bağının tespiti işinin davaya bakan hâkimin işi olup bilirkişinin ancak hâkimin bilgisi dışında kalabilecek olayın meydana geliş şekline ilişkin teknik ayrıntıları hâkimin kararını verirken ona yardımcı olacak biçimde ortaya koymak ve açıklamaktan ibaret bulunmasına, dosyamızda bilirkişilerin özellikle iş mevzuatına atıf yaparak kendilerince tespit olunan hususlara dayanmak suretiyle kusuru belirlemiş olmalarının mahkememizce illiyet bağı ve kusur yönünden bağlayıcı bulunmamasına,
Tazminat Hukuku ilkeleri bakımından sorumluluğu doğuran kusurluluk ile Ceza Hukuku İlkeleri bakımından mahkûmiyet sonucunu doğuran kusurluluğun birbirinden ayrı olarak değerlendirilmesinin gerekmesine, özellikle taksirli suçlar yönünden meydana gelen netice ile fail ya da faillere atfolunabilecek eylem ya da eylemsizlikleri arasında illiyet bağının kurulabilmesinin kusurluluğun tespiti bakımından gerekli olmasına, iş kazası şeklinde gerçekleşen dosyaya konu olayda, her ne kadar sanığa iş güvenliği mevzuatı uyarınca tazminat hukuku bakımından kusur izafe olunabilecek ise de, sırf iş güvenliği mevzuatına aykırı olarak gerekli eğitimin verilmemiş olması, mevzuat uyarınca zaman zaman yapılması gereken denetimlerin yapılmamış olması, çalışma esnasında işin gereğine uygun biçimde yürütülmesi için lüzum eden direktiflerin verilmemiş ve dahası iş için gereken uygun teçhizatın seçilmemiş olması gibi nedenlerle cezai müeyyideyi sonuçlayacak kusurluluktan bahsedilemeyecek olmasına zira gereken tüm bu önlemler alınmış olsa idi dahi neticenin meydana gelmeyeceğinin kesin olarak söylenemeyecek olması karşısında kusurluluğu doğuracak illiyet bağının kurulamayacak olmasına, kendisi de bizzat kazanın meydana geldiği çalışmada var olan ve bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere uzmanlık alanı ve tecrübesiyle bağdaşmayacak biçimde gerekli dikkat ve itinayı göstermeyen müştekinin kendi eyleminin de kazanın meydana gelmesinde etkin olmasına, müştekiye polisaj makinesinde eldiven kesmemesi direktifinin iş güvenliği eğitimini gerektirmeyecek olmasına, müştekinin eyleminin tehlikeliliği konusunda değerlendirmenin o makinede çalışan tecrübe sahibi bir işçiden başka olağan koşullarda olan herkesin yapabileceği ve algısında olması gereken bir husus olmasına, gelişen teknoloji ile birlikte iş ve işçi güvenliğini daha iyi sağlayabilecek donanıma sahip makinelerin piyasada bulunmasının işletme çapı ve mali imkânları ölçüsünde bu makineyi temin etmeyen ve üretim prosesinde kullanmayan işveren ve temsilcilerinin sırf bu nedenle kusurlu sayılmalarının kabul edilebilir olmamasına, dosyamıza konu olayda müştekinin dağıtılmış eldivenler olduğu halde ıslak olduğu için kullanmayı reddederek eline sarmak için bir bez parçasını polisaj makinesinde kesmeye çalıştığı, polisaj makinesinde bez kesilmeyeceğini bilmesi gerektiği halde yetkililerden yeni eldiven istemeyerek onun yerine eline bez sararak tedbirsiz çalışma sergilediğinden kazaya asıl müştekinin sebebiyet vermiş olduğu anlaşıldığından sanığa isnat olunan suçun unsurlarının oluşmadığı kanaatine varıldığı…” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Direnme hükmünün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.11.2014 gün ve 248982 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 715-791 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.03.2017 gün ve 74-1886 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın sahibi olduğu iş yerinde, olay tarihinden altı ay önce polisaj işçisi olarak çalışmaya başlayan katılanın, 19.02.2011 günü çalışırken kullanmak üzere sağ eline eldiven giydiği, sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olması ve başka eldiven de bulunmaması nedeniyle sol eline sardığı bezin ucunu zımpara (polisaj) makinesinde kesmek istediği, bu esnada kolunun makineye sıkışması sonucunda parçalı kırık oluşacak şekilde yaralandığı,
16.03.2011 tarihinde kolluk tarafından düzenlenen olay yeri görgü tespit tutanağına göre; kazanın meydana geldiği zımpara makinesinin çalışır vaziyette olduğu, makinede çalışan işçilerin eldiven kullanmadıkları, işyerinde uyarıcı levha ve tabelanın olmadığı, işçilerin yapılan görüşmede; işletmede herhangi bir emniyet ve kaza önleme eğitimi verilmediğini söyledikleri,
Soruşturma aşamasında iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen raporda; kazanın katılanın eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmeye çalıştığı sırada meydana geldiğini, sanığın işçilere gerekli iş güvenliği eğitimi ve gerektiğinde yeteri kadar kişisel koruyucu malzeme vermemesi ile işçilere verilen malzemenin kullanılıp kullanılmadığını denetlememesi nedenleriyle tali; mevcut eldivenin ıslak olduğunu bahane eden katılanın ise yetkililerden yeni eldiven istemeyip eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmeye çalışarak yaşı ve tecrübesine uygun davranmaması nedeniyle asli kusurlu olduklarının bildirildiği,
Keşif sonrası iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen raporda; katılanın zımpara makinesinde çalışırken sol eline sardığı bezin ve sonrasında kolunun makineye sıkışması sonucu yaralandığını, sanığın işçilerin kişisel koruyucu malzemelerini kullanmasını sağlamaması, bu konuda kontrol mekanizmasını kurmaması, kontrolleri yapmaması ve işçilere iş güvenliği konusunda gerekli eğitimi verdirmemesi nedenleriyle asli; katılanın ise iş güvenliği konusundaki önlemlere uymaması ve çalışma esnasında gerekli özeni göstermemesi sebebiyle tali kusurlu oldukları görüşüne yer verildiği,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişi tarafından düzenlenen raporda; katılanın zımpara makinesinde çalışırken sol eline sardığı bezin ucunu kesmeye çalışırken kolunun makineye sıkışması sonucu yaralandığını, iş yerinde yirmi işçinin çalıştığını, yapılan işin ağır ve tehlikeli olduğunu, sanığın iş yerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı için gerekli tedbirleri almaması, işçilere mesleki riskler konusunda gerekli eğitimi verdirmemesi ve kullanımları için çalışma şartlarına uygun nitelikte ve sayıda eldiven temin etmemesi nedeniyle tam kusurlu olduğunun belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; sanığın iş yerinde metal zımparalama işinde çalıştığını, yaptığı işin sürekli eldiven takmasını gerektirdiğini, iş yerinde kendilerine dağıtılan eldivenlerin yaptıkları işe göre dayanıksız olduğunu, olayın olduğu gün de bir tane eldiven bulabildiğini, diğer eline eldiven görevi görmesi için bez sardığını, çalışırken makinenin rüzgarından elindeki bez parçasının bir köşesinin makineye kapıldığını ve kolunun kırıldığını, şikâyetçi olduğunu,
Tanık …; suç tarihinde sanığa ait iş yerinde çalıştığını, kazayı görmediğini, iş yerinde çalıştığı sırada kendilerine gerekli iş güvenliği eğitimi verilmediğini, zımpara makinesinde çalışırken kullanmak zorunda oldukları eldivenlerin kalitesiz olduğunu, bazen de verilmediğini, olay tarihinde katılana eldiven verilip verilmediğini bilmediğini,
Tanık …; olay günü sabah 08.00’de diğer işçilerle birlikte işe geldiklerini, daha sonra çalıştıkları bölüme geçtiğini, eline bez bağlayan katılana makinenin yanındaki eldiveni gösterdiğini, ancak katılanın “eldivenler ıslak, giymeyeceğim” diyerek eline bağladığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmek istediğini, kendisinin makineyi açıp katılanın eline bağladığı bezin fazla parçasını da tuttuğunu, katılanın elini kaptırması üzerine hemen makineyi kapattığını,
Tanık …; ustabaşı olduğunu, olayı görmediğini, ancak iş yerinde kendilerine yeteri kadar eldiven verildiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; olayı görmediğini, katılanın, çalışacağı makinelerle ilgili bilgisinin olduğunu, ustabaşıların katılana gerekli bilgileri verdiğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Bu genel açıklamalardan sonra, iş sağlığı ve güvenliği konusuyla ilgili düzenlemelerin de gözden geçirilmesi gerekmektedir.
4857 sayılı İş Kanununun, 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesi ile yürürlükten kaldırılan, fakat suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir…”,
11.02.2004 tarih ve 25370 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan, ancak suç tarihinden sonra 25.04.2013 tarih ve 28628 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle yürürlükten kaldırılan İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliğinin 5. maddesi; “İşveren, işyerinde kullanılacak iş ekipmanının yapılacak işe uygun olması ve bu ekipmanın işçilerin sağlık ve güvenliğine zarar vermemesi için gerekli tüm tedbirleri alacaktır.
İşveren:
a) İş ekipmanını seçerken işyerindeki özel çalışma şartlarını, sağlık ve güvenlik yönünden tehlikeleri göz önünde bulundurarak, bu ekipmanın kullanımının ek bir tehlike oluşturmamasına dikkat edecektir.
b) İş ekipmanının, çalışanların sağlık ve güvenliği yönünden tamamen tehlikesiz olması sağlanamıyorsa, riski en aza indirecek uygun önlemleri alacaktır”,
07.04.2004 tarih ve 25426 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan, ancak suç tarihinden sonra 15.05.2013 tarih ve 28648 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle yürürlükten kaldırılan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğinin 4. maddesi ise; “İşverenler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesis edilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu amaçla, işverenler, çalışanları, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, onların karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ve bunlarla ilgili alınması gerekli tedbirler konusunda işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimi programları hazırlamak, eğitimlerin düzenlenmesini, çalışanların bu programlara katılmasını sağlamak ve verilecek eğitim için uygun yer, araç ve gereç temin etmekle yükümlüdürler”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümlere göre işverenin iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alma, bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri yapmakta oldukları işlerinde karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ile uyulması gerekli sağlık ve güvenlik tedbirleri hususunda eğitime tabi tutma, yasal hak ve sorumlulukları noktasında bilgilendirme konularında yükümlülükleri bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın sahibi olduğu işyerinde, olay tarihinden altı ay önce polisaj işçisi olarak çalışmaya başlayan katılanın, olay günü çalışırken kullanmak üzere sağ eline eldiven giydiği, sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olması ve başka eldiven de bulunmaması nedeniyle sol eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmek istediği, bu esnada kolunun makineye sıkışması sonucunda parçalı kırık oluşacak şekilde yaralandığı olayda; sanığın, işçilere gerekli iş güvenliği eğitiminin verilmesini sağlamaması, yeterince kişisel koruyucu malzemeyi temin etmemesi ve işçilere verilen malzemelerin kullanılıp kullanılmadığını denetlememesi nedenleriyle olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu anlaşıldığından, atılı suçtan cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, somut olayda kusuru bulunan sanığın atılı suçtan mâhkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu üyesi …; “Katılanın yaralanması ile sanığın özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi arasında, ‘uygun, yakın ve doğrudan bir nedensellik bağı’ bulunmadığından, sanığın beraatine ilişkin direnme hükmünün onanması gerektiği düşüncesindeyim. Bu nedenle, çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu üyesi de; “yerel mahkeme direnme hükmü isabetli olduğundan onanması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.04.2014 gün ve 884-414 sayılı direnme hükmünün, somut olayda kusuru bulunan sanığın atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.12.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.