- Yazar: ozturkhukuk
- beylikdüzü icra avukatı
- Haz 8
- Yorumlar (0)
T.C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ’NİN 08.02.2012 TARİHLİ 2011/6296 ESAS 2012/1268 KARAR SAYILI İLAMI İNCELEMESİ
I.ÖZET
İncelenen karara konu olan uyuşmazlığın temelinde yatan sorun; borçlu aleyhine icra takibi yapılması ve borcun tahsil kabiliyeti olmaması nedeniyle üçüncü kişilere satılan taşınmazın tasarrufunun iptali sebebiyle dava açılmıştır.. Somut uyuşmazlıkta sorun aciz belgesinin ibraz edilmemesi durumunda tasarrufun iptali davasının sonucu noktasında toplanmaktadır. Kesin aciz belgesinin verilmesi, tasarrufun iptali davasının açılmasındaki hukuki yarar üzerinde durulacaktır. Bu kapsamda inceleme konusu karar ile birlikte birçok Yargıtay kararından yararlanılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tasarrufun İptali, Aciz Hali, Aciz Vesikası, Borçlu, Alacaklı, İvazsız tasarruflar, İvazlı tasarruflar
II.KARARA KONU OLAN OLAYIN ÖZETİ
İnceleme konusu olan Yargıtay kararında dava borcun ödenmemesi nedeniyle başlatılan icra takibi sonucunda borcu karşılayacak malı bulunmayan borçlunun daha önce yaptığı satışın tasarrufunun iptali davasına ilişkindir.
Davacı alacaklı vekili davalı borçlu aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunmadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu taşınmazını eniştesine satışa ilişkin tasarrufun iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı taraf ise davanın reddini dilemiştir.
Diğer davalı, usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş ve davaya cevap vermemiştir. Böylelikle davacının ileri sürdüğü tüm hususları inkar etmiş sayılmıştır.
III.MERCİİLERİN ÇÖZÜM TARZI
1.Yerel Mahkeme Kararı
Yerel mahkeme tarafından taraflar arasındaki uyuşmazlığa yönelik davacı tarafın aciz belgesi sunmadığı gerekçesiyle davanın reddi şeklinde hüküm kurulmuştur.
2.Temyiz Mercii (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi)
Yerel Mahkemenin, yargılamaya konu olan uyuşmazlık hakkında verdiği kararı, davalı tarafın temyiz etmesi üzerine Yargıtay 17.Hukuk Dairesi tarafından temyiz incelemesi yapılmıştır. Daire yaptığı değerlendirme sonucunda verdiği kararda; İcra İflas Kanunu 277 ve devamı maddelerine değinerek tasarrufun iptali davalarında davacı alacaklı tarafından kesin veya geçici aciz belgesinin ibraz edilmesi gerektiğini, somut olayda davacı yan tarafından mahkemeye kesin aciz belgesini sunulmadığına yer verse de icra dosyasına sunulan mal beyanı içeriğinden borçlunun yeterli malvarlığı olmadığı anlaşılmadığını, yapılan hacizlerde de borçlunun sürekli adresini değiştirdiği ve sonuç alınmadığına değinmiştir.
Ayrıca tapuya yazılan müzekkerede davaya konu taşınmazın elden çıkarıldığı, emniyete yazılan müzekkerede ise aracı satıldığı gerekçesiyle borçlunun aciz halinin bulunduğuna kanaat getirmiştir. Bu nedenle İİK 277 ve ilgili maddeler gereğince dava koşulu sayılan aciz halinin varlığı kabul edilmesi kanaatiyle davacın vekilinin temyiz itirazlarını yerinde görmüş ve yerel mahkeme kararını bozmuştur.
IV. KONUNUN İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Yargılamaya konu somut olaydaki hukuki problemin çözümü için öncelikle; İcra ve İflas Kanunu 277 maddesi çerçevesinde tasarrufun iptali davasının ve aciz belgesinin hukuki niteliğine ve akrabalar arasındaki ivazlı tasarrufları üzerinde durulmalıdır.
Öncelikle tasarrufun iptali davasının koşulları tespit edilmelidir. Aciz belgesinin tanımı ve aciz belgesinin ne zaman sunulması konusunda görüşleri ele almakta yarar vardır. Bu kapsamda inceleme konusu kararın hukuka uygunluğu çerçevesinde bir kanaate varmak gerekecektir. Bunun yanı sıra somu uyuşmazlığı ilişkin Yargıtay ilamının koşullarını da değerlendirmek gerekecektir.
1.TASARRUFUN İPTALİ DAVASI HUKUKİ NİTELİĞİ
Tasarrufun iptali davası borçlunun mallarının alacaklı kişinin alacağına yetmemesi durumunda açılan şahsi bir davadır. Tasarrufun iptali davası borçlunun mallarının alacaklı kişinin alacağına yetmemesi durumunda açılan şahsi bir davadır. İİK’nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde icra takibi yoluyla alacağını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir . Söz konusu davada İİK madde 281 uyarınca basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Alacağını tahsil etmek için dava açan veya haciz ya da iflas yoluyla takibe girişen alacaklının, dava sonunda lehine alacağı ilamlı icraya koyup, borçlunun mallarını haciz ettirmesi ya da doğrudan doğruya ticaret mahkemesine başvurup iflasına karar alabilmesi yahut ilamsız haciz veya iflas yoluyla giriştiği takipte borçlunun mallarını haciz ettirmesi ya da iflasına karar alabilmesi için aradan uzun bir süre geçer .
Tasarrufun iptali davasının ön şartı borçlu davalı hakkında yapılmış ve kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması, davacı tarafından borçlunun aciz halini gösterir aciz belgesi ibraz edilmesi ve ayrıca tasarrufun iptaline davasının açılması ve kabul kararı verilebilmesi için borcun, tasarruf tarihinden önce doğmuş olması koşulu aranır.
Tasarrufun iptali davasına konu olabilecek tasarruflar kanunda açıkça sayılmıştır. İvazsız tasarrufların butlanı, acizden dolayı butlan ve zarar verme kastından dolayı iptal olarak sınıflandırılmıştır. Örneğin borçlunun tapuda geçerli şekilde yaptığı satış işlemi, bağışlama sözleşmesi, alacağın temliki, alacak davasında kasten zaman aşımı definde bulunmamış olması gibi işlemler tasarrufun iptali davasına konu olabilir. Borçlandırıcı işlemler tasarrufun iptali davasına konu olamaz. Çünkü bu işlemlerin sonunda tescil gibi tasarruf işlemi yapılmamaktadır.
Tasarrufun iptali davasına gerek olmadan alacaklı o malı haczedebilir ya da borçlunun iflası halinde iflas masasından malı talep edebilir. Borçlunun haczedilemeyen bir malını malvarlığından çıkartması da iptal davasına konu olamaz. Çünkü bu işlemden borçlunun alacakları zarar görmemiştir. İptali istenen malın haczinin mümkün olup olmadığı davaya bakan mahkemenin takdiri ile belirlenir. Borçlunun kişilik haklarından olan ve aile hukukuna giren; boşanma, evlat edinme gibi eylem ve işlemleri iptal davasına konu olamaz.
Ayrıca Borçlunun vekâlet ilişkisi nedeniyle yaptığı tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davası açılması mümkün değildir. İptal davası İİK m. 284 uyarınca tasarrufun yapıldığı itibaren beş sene içerisinde açılmalıdır. Eğer söz konusu beş yıllık süre geçerse iptali talep edilen tasarruf İİK m. 278 ve diğerlerindeki süreler geçmemiş ise Türk Borçlar Kanununa dayanarak muvazaa davası açılması mümkündür. Çünkü açılacak muvazaa davası herhangi bir süreye bağlı değildir.
Tasarrufun iptali davası ile muvazaadan dolayı iptal davası uygulamada karıştırılabilmektedir. Ancak iptal davası muvazaa davasından birçok yönüyle ayrılmaktadır. Çünkü iptal davasının konusunu oluşturan tasarruflar hukuken geçerli olup Kanun’da sayılmıştır. Muvazaalı işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılıp açılamayacağı konusunda öğretide iki farklı görüş ileri sürülmüştür . Hâkim görüşe göre muvazaalı işlemler hukuken geçersizdir; bu nedenle haklarında tasarrufun iptali davası açılmasına lüzum ve imkân yoktur Uygulamada, tasarrufun iptali davalarının büyük bir kısmının, bankaların “Genel Kredi Sözleşmesi” veya “Genel Kredi Taahhütnamesi” uyarınca kullandırdıkları kredilerin geri ödemelerinin zamanında yapılamaması üzerine, ihtiyati haciz kararı alınıp tatbik ettirilmesi ve ihtiyati haczi tamamlayan merasimden olmak üzere başlatılan icra takibinin semeresiz kalması halinde açıldığı görülmektedir.
a.Borç Ödemeden Aciz Vesikası
İnceleme konusu karar ile de ilgili olarak anlatılması gereken asıl konu borç ödemeden acizlik durumudur. Aciz hâli, borçlunun, ödeme araçlarından yoksunluğu nedeniyle, derhal ödenmesi gereken para borçlarını ödemek konusundaki süreli iktidarsızlığıdır .
Borç ödemeden aciz vesikası ise bu acizlik durumunda ortaya çıkmaktadır. Aciz vesikası alacaklı alacağının tamamını veya bir kısmını alamamış ve aciz vesikası düzenlenmesi için gerekli şartlar oluşmuşsa alacaklıya söz konusu vesika verilir. İİK kanun 105 maddesi uyarınca haczi kabil mal bulunmaz ise haciz tutanağı 143.maddedeki aciz vesikası hükmündedir. İcraca takdir edilen kıymete göre haczi kabil malların yetersizliği anlaşıldığı takdirde haciz tutanağı aciz vesikası hükmünde olup tasarrufun iptali davası açılması için yeterli belge niteliğindedir. Doktrinde bu belgenin “icra memuru tarafından, alacaklının talebine gerek olmadan verileceği” belirtilmekte ise de, uygulamada icra memurları ancak “talep halinde” alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara bu belgeyi vermektedirler.
Somut uyuşmazlıkta Yerel mahkeme dava koşullarından biri olan aciz belgesinin ibraz edilmemesi nedeniyle davayı reddetmiştir. Bu çerçevede değerlendirmesini koşullar yönünden inceleme yapan Yargıtay 17.Hukuk Dairesi her ne kadar bir aciz belgesi olmasa da aczin varlığının tartışmasız olduğunu dile getirmiştir. Kaldı ki Tasarrufun iptali davasında aciz vesikası dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında bile sunulma olanağı vardır .Bunun yanı sıra kararın onanması veya bozulmasından sonra dahi aciz vesikasının sunulabilmesi mümkündür . İnceleme konusu kararda borçlu ayrıca sürekli adres değiştirerek haczi engellemekte ve kötü niyetli davranmaktadır. Yargıtay bu nedenle haciz elde olmayan nedenler ve borçlu tarafın kötü niyetini de göz önüne olarak aczin varlığını kabul etmiştir.
b. Akrabalar Arasında Gerçekleşen İvazlı Tasarruflar
Alacaklı icra takibi başlattığını anlayan borçlu daha önce veya haciz işlemlerinden önce kötü niyetli olarak hacze kabil taşınmazları akrabalarına veya üçüncü kişilere devretmektedir. İnceleme konusu kararda her ne kadar 17.HD. bu duruma değinmemiş olsa da davalı borçlu dava konusu taşınmazı eniştesine satış yoluyla devretmiştir. Bu nedenle söz konusu ivazlı tasarrufun da değerlendirilmesi gerekmektedir. İİK alacaklının alacağına kavuşması ve kötü niyetli borçludan korumak amacıyla borçlunun eşi ve yakın akrabalarıyla gerçekleştirdiği ivazlı tasarrufların bağışlama olacağını hükme bağlamıştır. Bu hükme göre alacağın gerçekleşmesinden sonra olmak kaydıyla borçlunun aczi halinde hükümde sayılmış olan yakınları ile yaptığı ivazlı tasarruflar bağışlama olarak değerlendirilip iptal edilir.
Takma ad kullanılarak gizlenmiş işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılabilmektedir. Bu durumda borçlunun adını gizleyerek borçlu adına ancak kendisi adına hareket eden bir üçüncü kişi bulunmaktadır. Uygulamada da gerçekte borçlunun kendi adına almak istediği taşınmaz ya da farklı bir eşyayı alacaklılarından mal kaçırmak adına yakınları adına tescil ettirmesi şeklinde görülür. Yargıtay içtihatları uyarınca bu iddiaların dinlenebilir olduğuna karar verilmiştir. 14 HD 19.10.2001 T., 5932/6946 sayılı kararında borçlunun hakkında yapılan icra takibini sonuçsuz bırakması için parasını ödeyerek taşınmaz satın alması ancak bunu kız kardeşi adına tescil ettirmesinin tasarrufun iptali davasına konu olabileceğine karar vermiştir.
İİK.nun 278/2. maddesi gereğince; akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitlerin bağışlama gibi sayılacağı ve bu bağışlamanın da icra hukuku yönünden iptali gerekeceği belirtilmiştir.
Davalı borçlu tapuda gösterilen bedel dışında, ayrıca davalı alıcılara bir bedel ödediğini ve bu nedenle tasarrufun düşük bedelle yapılmadığını iddia ve ispat etmemiştir. Burada, ayrıca satıcı ile alıcıların iyi niyetli olup olmadıklarının bir önemi yoktur. Yasa, böyle bir şartı aramamıştır. Tasarrufun davacının payı oranında iptaline karar verilmesi gerekir
Somut uyuşmazlıkta eniştenin yakın bir akraba olmadığı açıktır. Her ne kadar yakın akraba konumunda olmasa da madde hükmünde sıhren hısımlıktan bahsedilmektedir. Madde hükmünde daha önce “neseben veya” ibaresi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir .Davalı Borçlu ile borçlunun eniştesi arasında kan bağı olmasa da sıhren üçüncü dereceden bir hısımlık söz konusudur. Yargıtay somut uyuşmazlıkta incelemesini yaparken işin esasına girmediğinden bu hısımlığa ve ivazlı satışa değinmemiştir.
V. SONUÇ
İncelediğimiz Yargıtay Kararına esas teşkil eden olayda; yerel mahkeme davacı alacaklının aciz belgesi ibraz etmediği gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir. Temyiz mercii yerel mahkemenin verdiği bu kararı bozmuş davanın esasına girilmesine, dava koşulunun varlığının kabul edilip tarafların iddia ve savunmalara, doğrultusunda gösterilecek deliller toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanaatine varmıştır.
Yargılama konu olayın koşulları değerlendirildiğinde davalı borçlunun sürekli olarak olarak adres değiştirdiği haczin mümkün olmadığı açıktır. Ayrıca icra dosyasına sunulan mal beyanı içeriğinden borçlunun yeterli mal varlığının olmadığı aşikardır. Bu kapsamda tapuya ve emniyete yazılan müzekkerelerde borçlun kişinin sahip olduğu malları elden çıkardığı anlaşılmıştır. Bu nedenle Yargıtay 17.HD. aczin varlığının kabulüne hükmetmiştir. Bu meyanda gerçekleştirilen hacizler ve malların elden çıkarılması da göz önünde bulundurulduğunda davalı borçlunun aczinin varlığının kabulü hakkaniyete uygun bir karar olmuştur. Aksi takdirde borçlu taraf hem uzunca bir süre borcunu ödememiş olacak hem de yaptığı tasarruflar amacına ulaşmış olacaktır. Somut uyuşmazlıkta yargıtayın esasa girmeden dava koşullarını değerlendirmesi ve dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesi kararı hukuka ve hakkaniyete uygun bir karardır.
VI. KAYNAKÇA( https://www.eminozturkhukuk.com/)
Timuçin Muşul, İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınevi, 3.Baskı, Ankara 2008, s.1280.
Yargıtay 15. HD E. 1996/1781 K. 1996/2984 T. 28.5.1996 sayılı kararı, 17 HD. T. 3.11.2011, 2228/10229, naklen; Günören, 2012, s. 406
Böhle/Stamschraeder, Konkursordnung, Kısa şerh, 8. bsl., § 102 No. 2; P. Carry, La révision de la Loi sur la Poursuite pour Dettes et la Faillite (Verhandlungen des schweizerischen Juristenvereins, 1932, Heft 2, s. 373a-542a), s. 452a.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/3535 E. , 2020/4063 K. Sayılı ilamı
YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/6144 Karar No: 2019/5718 Karar Tarihi: 08.05.2019