- Yazar: ozturkhukuk
- Hürriyete Karşı Suçlar
- May 22
- Yorumlar (0)
HÜRRİYETE KARŞI SUÇLAR
Hürriyete karşı suçların koruduğu hukuki menfaat kişi özgürlüğüdür. Türk Ceza Kanunu’nun, özel hükümler kitabının kişiye karşı suçlar başlığının ikinci kısmının yedinci bölümünde düzenlenmiş olup bu kapsamdaki suçlar şunlardır;
1-Tehdit
2-Şantaj
3-Cebir
4-Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
5-Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
6-Eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi
7-Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi
8-Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi
9-İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi
10-Konut dokunulmazlığının ihlali
11-İş ve çalışma hürriyetinin ihlali
12-Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi
13-Haksız arama
14-Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi
15-Nefret ve ayrımcılık
16-Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma
17-Haberleşmenin engellenmesi
TEHDİT
Madde 106- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
Tehdit suçunda korunan hukuksal değer, kişinin karar verme hürriyetidir. Tehdit suçunun maddi unsuru, failin iradesine bağlı olarak mağdurun veya bir yakınının gelecekte bir kötülüğe maruz kalacağını bildirmektir. Bu nedenle gelecekte bir kötülük yapılacağı beyanını içermeyen, geçmişe dönük bildirimler, bu suçu oluşturmaz. Tehdit suçunun konusunu oluşturan hukuksal değer, bu suç bakımından yapılacak kovuşturma ve verilecek ceza miktarı bakımından önem taşımaktadır. Tehdit suçuyla hedef alınan hukuksal değer yaşam hakkı, beden dokunulmazlığı ve cinsel dokunulmazlık ise TCK 106/1-1. cümle uyarınca suç rêsen kovuşturulmakta ve fail daha ağır cezalandırılmakta iken, hedef alınan hukuksal değer 1. fıkranın 1. cümlesi dışındaki, örneğin kişi özgürlüğü, özel yaşam gibi değerler ile malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağı yönündeki bildirimler bakımından suçun kovuşturması şikâyete bağlı tutulmuş ve daha az ceza öngörülmüştür. “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarar” kavramını, hâkim somut olayın özellikleri ve beyanın kişi üzerindeki etkisini dikkate alarak belirleyecektir.
Yerleşik Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli,yeterli ve uygun olması gerekir. Tehdidin muhatap üzerinde etkili olması şart olmayıp mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.
Mağdurun veya bir yakınının uğratılacağı bildirilen zarar, gerçekleştirilebilir nitelikte bir zarar değilse, objektif olarak mağduru korkutmaya elverişli olmadığından tehdit suçu oluşmaz.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2017/1822 E, 2019/14219 K. sayılı kararı; Kardeşinin emniyette olduğunu öğrenmesi üzerine polis merkezine gelen ve hareketleri nedeniyle olay yerinden uzaklaştırılmak istenen sanığın ‘‘seni buradan sürdüreceğim’’ diyerek görevini yapmasını engellemek için katılanı tehdit ettiğinin kabul edildiği somut olayda, sanığın katılanın görev yerini değiştirme konusunda herhangi bir yetki ve gücü bulunmayıp, anılan sözlerin tartışmanın bütünü ve söylendiği bağlam içinde değerlendirildiğinde tehdit niteliğinde olmadığı ve atılı suçu oluşturmadığının gözetilmemesi…)
Tehdit içeren bildirim, muhatabına ulaştığı anda suç tamamlanmış sayılır, suça konu kötülük ayrıca suç teşkil eden bir eylemse sanık bu fiilden dolayı da ayrıca cezalandırılır.
Tehdit suçunun oluşabilmesi için, tehdit oluşturan sözlerin ya doğrudan mağdura söylenmesi ya da iletme kastı taşıyan fail tarafından mağdura iletmesi muhtemel bir kişiye karşı söylenmesi gerekir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/20481E, 2019/18439 K. sayılı kararı; Sanığın, tanık H.B’yı katılan Ö. K’nin annesi olan G. K’ye gönderip, “oğlun davayı geri çeksin yoksa kan akacak” diye haber göndermesi şeklinde gerçekleştiği kabul edilen eylemde, tehdit eyleminin asıl muhatabı olan katılan Ö’nün, annesi olan G.’ye söylenen bu sözleri öğreneceği nazara alınarak, sanığın katılan Ö.’ye yönelik iletme kastının bulunduğu ve bu nedenle olayda tehdit suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, sanığın iletme kastı olmadığı şeklindeki yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/26064E, 2020/447 K. sayılı kararı; Tehdit suçunun oluşabilmesi için tehdit oluşturan sözlerin ya mağdura karşı söylenmesi ya da iletme kastı taşıyan fail tarafından mağdura iletmesi muhtemel bir kişiye karşı söylenmesi gerektiği, yargılama konusu olayda sanığın mağdurun gıyabında anılan sözleri söylediği ve bu hususun mağdur tarafından karakolda ifade vermeye çağırılması üzerine öğrenildiğinin anlaşılması karşısında; bu sözlerin muhataba iletme kastı ile söylenip söylenmediği tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi…)
CMK 225. maddeye göre hüküm ancak iddianamede yer alan fail ve fiille ilgili olabilir. Bu nedenle iddianame metninde ve mahkeme kararında tehdit suçuna konu sözlerin ne olduğu açıkça belirtilmesi zorunludur ve kararların denetlenebilirliği bakımından da mutlak gereklidir.
TCK 106/1-1. cümlede düzenlenen tehdit suçuna ilişkin Yargıtay karar örnekleri;
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2019/6344 E, 2019/19624 K. sayılı kararı; …Sanığın, mağdur M.T’ye gönderdiği mesajlarda “senin ölümün benim elimden olacak” ve “seni ben öldüreceğim” diyerek tehdit ettiği şeklinde iddianame düzenlenerek açılan davada, sanığın eyleminin takibi şikâyete bağlı olmayan TCK’ nın 106/1-1. cümlesi kapsamındaki tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile suç vasfında hataya düşülerek şikâyetten vazgeçildiği gerekçesiyle düşme kararı verilmesi…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2019/5872 E, 2019/20014 K. sayılı kararı;…Mahkemece, “sanık G.E’ nin katılan F.D’ yi görüp ona hitaben “sizin ananızı sinkâf edecem, sizin çocuklarınızı kesecem, öldüreceğim” diyerek tehdit ve hakaret ettiğinin” kabul edilmesi karşısında, sanığın söylediği sözlerin bir bütün halinde tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ile sanık hakkında hakaret suçundan da hüküm kurulması…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/27636 E, 2020/935 K. sayılı kararı;… Sanığın, mağduru “karına sahip ol, yoksa sen evde yokken ben onu döveceğim” şeklindeki sözlerle tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK’nın 106/1. maddesinin 1. cümlesinde tanımlanan mağdurun vücut bütünlüğüne yönelik bir saldırı gerçekleştirme niteliğinde olduğu halde, aynı maddenin 2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit olarak kabul edilerek, şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi,
TCK 106/1-2. cümlede düzenlenen sair tehdit suçuna ilişkin Yargıtay karar örnekleri;
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2019/8658 E, 2020/2697 K. sayılı kararı;…Somut olayda müştekinin beyanlarından sanığın müştekiyi “şikayetini geri al, karakol adama birşey yapmaz, ben yaparım, benim nasıl bir adam olduğumu biliyorsun, ben yaptım mı kötü yaparım” şeklindeki sözlerle tehdit ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanığın sözlerinin TCK’nın 106/1-2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, aynı Kanun’un 106/1-1. cümlesi gereği hüküm kurulması…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2019/8411 E, 2020/1174 K. sayılı kararı;…Sanığın, katılanı “seninle görüşeceğiz, kendime söz ettim şikayet edeni yakacam, benden kork” şeklindeki sözlerle tehdit ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanığın sözlerinin TCK’nın 106/1-2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, aynı Kanun’un 106/1-1. cümlesi gereği hüküm kurulması…)
Tehdit suçu, mağduru belli kişiler olan suçlardan olduğundan farklı kişilere karşı değişik zamanlarda işlenen tehdit eylemleri, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmiş olsa bile, zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak, gerçek içtima hükümleri uyarınca uygulama yapılacaktır. Ancak bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı kişiye karşı gerçekleştirilen tehdit eylemleri için tek ceza verilecek ve fakat bu ceza TCK’ nın 43/1. maddesi uyarınca arttırılacaktır.(CGK 02/07/2019 gün,2019/4-306 E, 2019/519 K.)
(Yargıtay CGK 15/11/2018 gün, 2015/4-100 E, 2018/541 K. sayılı kararında; … Suç tarihinde cezaevinde bulunan sanık M.B’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi mağdur E.B’ye ve aynı evde ikamet etmekte olan kayınbiraderi mağdur K.Ç’ye, tek bir zarf içerisinde, ancak mağdurlara hitaben ayrı ayrı yazılmış tehdit içerikli iki mektup gönderdiği olayda; sanığın mağdurlara hitaben ayrı ayrı mektup yazması eylemleri, gerçekleştirilmesi düşünülen suç öncesi birer hazırlık hareketi niteliğinde olup, suçun icrai hareketinin, farklı mağdurlara yönelse de hukuki anlamda tek bir fiil olarak değerlendirilmesi gereken mektupları “gönderme” eylemi ile gerçekleştirildiğinin kabulü ve hukuki anlamda tek bir fiilden ibaret olan tehdit suçundan TCK’nın 43/2. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılarak cezanın belirlenmesi gerekmektedir. Kaldı ki sanık aynı içerikteki sözleri tek bir mektupla mağdurlara gönderseydi eylemi yine zincirleme şekilde işlenen tek suç olarak değerlendirilecek ve bundan kuşku duyulmayacaktı. Sırf, aynı sözlerin farklı kâğıtlara yazılarak tek bir zarfla gönderilmesinin iki ayrı suç olarak değerlendirilmesi hakkaniyete aykırıdır…)
Yargıtay C.G.K. yukarıda esas ve karar numarası belirtilen kararında, tehdit suçuna ilişkin uzlaştırma hükümlerinin hükmün infazı aşamasında da gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Tehdit Suçunun Nitelikli Halleri
a-Suçun silahla işlenmesi
Tehdidin silahla işlenmesi mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırması, eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Tehdit suçunun nitelikli hali olan silahla tehdidin kabulü için, silahın bizzat mağdura yönelik olarak gösterilip mağdurun üzerindeki etkisini artıracak biçimde teşhiri veya kullanılması gerekir, ya da mağdurun yokluğunda gerçekleştirilen tehdit eyleminin, silahla tehdit suçunu oluşturabilmesi bakımından, silahın, mağdurun evi, arabası gibi daimi kullanımında olan eşyalarında hasar, iz, emare gibi belirtiler oluşturacak ve bu suretle tehdidin mağdurun üzerinde meydana getirdiği korkunun etkisini artıracak tarzda kullanılması icap eder. Bu itibarla, mağdurun yokluğunda gerçekleşen tehdit eyleminde, salt silah teşhir edilmiş olması, suçun nitelikli halinin oluşumu için yeterli sayılamamaktadır.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/8650 E, 2019/12561 K. sayılı kararı;…..Sanık E.B’nin, mağdur A.K’ye yönelik ölümle tehdit sözlerini söyledikten hemen sonra, mağdurlar A.K ve M.K’ye iletilmek üzere onları döveceğini söyleyerek bu iki mağduru da tehdit ettiğinin kabul edildiği olayda, sanığın tek eylemle üç mağduru da tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında birden fazla kişiyle birlikte tehdit eyleminin üç mağdura yönelik olarak kabul edilip sanık hakkında TCK’nın 106/2-c maddesi ile verilecek cezanın TCK’nın 43/2. maddesiyle artırılıp tek hüküm kurulması yerine, sanığın önce mağdur A’ya yönelik birden fazla kişiyle birlikte tehdit eyleminden mahkum edilip, ayrıca mağdurlar A.K ve M.K’ye yönelik birden fazla kişiyle birlikte zincirleme tehdit suçundan mahkum edilerek fazla ceza tayini…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/7964 E, 2020/7864 K. sayılı kararı;…Sanık Turgay’ın katılanlara mermi göstererek ” bana yanlış yaparsanız bu mermi ile sizi öldürürüm” şeklindeki sözler söylemesi eyleminin, TCK’nın 106/2-a maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun hukuki vasfında yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 106/1-1. madde ve cümlesinin uygulanması….)
Suça konu silahın kuru sıkı olması, nitelikli halın uygulanması bakımından her olaya özgü olarak değerlendirilmelidir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/23699 E, 2019/20153 K. sayılı kararı;…Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, mağdur Ü’ nün beyanlarında, tabancanın kuru sıkı olduğunu olay öncesinde bildiğini söylemesi, eşi tanık F’ nin de tabancanın kuru sıkı olduğunu söylemesi, tarafların yakın akrabalıkları ve zaman zaman aynı evde kalmaları birlikte değerlendirildiğinde, mağdurun eyleme konu silahın kuru sıkı olduğunu bildiği, silahın korkutucu özelliğinin ortadan kalktığı ve silahlı tehdit suçunun koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla bu konuda tebliğnâmedeki görüşe iştirak edilmeyerek, dosya görüşüldü…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/848 E, 2020/3103 K. sayılı kararı;… Mahkemece “çıkan tartışma sonucunda” sanığın kuru sıkı tabanca ile ateş ederek silahlı tehdit suçunu işlediğinin kabul edilmesi karşısında; haksız tahrik hükümlerinin uygulanması açısından ilk haksız eylemin kimden kaynaklandığının araştırılması, tespit edilemediği takdirde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…)
b-Kişinin kendini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle işlenmesi
TCK’nın 106. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde düzenlenen “kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle” işlenen nitelikli tehdit suçundaki seçimlik hareketlerin suç oluşturabilmesi için eylemin kimin tarafından gerçekleştirildiğinin muhatabınca anlaşılmamış olması gerektiği, yine TCK’nın 106. maddesinin 2/b fıkra ve bendinde düzenlenen tehdidin, “kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle” işlenmesiyle ilgili nitelikli şeklinin ancak; sanıkla yüz yüze iletişim kurulan hallerde ve sakal, bıyık veya maske takma, kıyafetinde değişiklik yapma gibi dış görünümünü ve dolayısıyla kimliğini değiştirecek şekildeki davranışların varlığı halinde uygulanabilir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/18560 E, 2019/16587 K. sayılı kararı….TCK’nın 106. maddesinin 2/b fıkra ve bendinde düzenlenen tehdidin, “kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle” işlenmesiyle ilgili nitelikli şeklinin ancak; sanıkla yüz yüze iletişim kurulan hallerde ve sakal, bıyık veya maske takma, kıyafetinde değişiklik yapma gibi dış görünümünü ve dolayısıyla kimliğini değiştirecek şekildeki davranışların varlığı halinde uygulanabileceği ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nca gizli numaradan arayan kişinin açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilebildiği gözetilmeden, “gizli numaradan aradığı” gerekçesiyle, aynı maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesi yerine, somut olaya uymayan 2. fıkrası uygulanarak fazla cezaya hükmedilmesi…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/1387 E, 2020/2521 K. sayılı kararı ile ….Cumhuriyet Savcısı olan müştekinin odasında çalıştığı esnada kendisine ait cep telefonundan arayan tanımadığı bir şahsın kendisine ses kaydı dinlettiği, dinletilen ses kaydında şahsın müştekiye” Mehmet efendi, akıllı ol, ayağını denk al, işini düzgün yap ya da pılın pırtını topla çek git” dediği, yapılan araştırmalar sonucunda ankesörlü telefondan arayan şahsın tespit edildiği olayda mahkemenin kişinin kendisini tanınmayacak hale koyması suretiyle tehdit suçundan verdiği mahkûmiyet kararının onanmasına karar vermiştir.)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/24203 E, 2019/19819 K. sayılı kararı ile… Tehdit suçunun imzasız mektup ile işlendiğinden söz edilebilmesi için, kimin tarafından yazıldığının muhatabınca anlaşılamamış olması gerekmektedir. Somut olayda, katılan F.B’ ye ait aracın camlarını kırmızı sprey boya ile boyayıp, arkasında bulunan kaldırıma yazılan yazıyı kimin yazdığının katılanlar tarafından anlaşılması ve katılanların kolluk birimine verdikleri ifadelerde sanığın adını ve yaşanılan olayları bildirerek şikayetçi olmaları karşısında, imzasız mektupla tehdit öğesinin oluşmadığı gözetilmeden ve yazı içeriğindeki “F.-D. bitmedi” şeklindeki sözün 5237 sayılı TCK’ nın 106/1-2. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan, hatalı nitelendirmeyle anılan Kanunun 106/2-b maddesi uyarınca hüküm kurulması…)
c-Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi
Tehdit suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin kabulü için, eylemin tehdit suçunu işlemek üzere anlaşan iki veya daha fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi gerekir. Anlaşma suç işlenmeden yapılabileceği gibi, suç işlendiği sırada da sağlanabilir. Bu durumun tehdit suçunda nitelikli hal olarak kabul edilmesinin nedeni, eylemin birden çok kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesinin, saldırının yoğunluğu, ciddiyeti ve tehlikesini artırması dolayısıyla eylemin mağdur üzerindeki korkutucu etkisinin, bir başka deyişle mağdurun iç dünyasındaki huzur ve dinginliği bozan ihlâlin güçlenmesi ve bu suretle mağdurun mukavemet ve savunma olanağının azalmasına yol açmasıdır.
Sanıkların suça katılımı şeriklik olarak değil, müşterek faillik çerçevesinde gerçekleşmelidir. Diğer bir deyişle azmettiren ve yardım eden sıfatıyla suça katılma halinde, nitelikli unsur uygulanmayacaktır.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/6095 E, 2020/1604 K. sayılı kararı ile… Suça sürüklenen çocuğun, yanında kimliği tam olarak tespit edilemeyen bir çok kişi ile birlikte Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile ilgili adliye bahçesinde katılanların üzerine yürüyüp “siz öldünüz, oğlunuzu öldüreceğiz” şeklinde sözler söylemek sureti ile katılanları birden fazla kişi ile birlikte tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, kimliği belirsiz kişilerin kim olduklarının tespiti yapılmadan, iştirak iradelerinin olup olmadığı, ani gelişen tartışma ortamında suça sürüklenen çocuğun ve diğer sanıkların ne suretle önceden anlaşıp planlayarak iştirak iradesi içinde atılı eylemi gerçekleştirdikleri yöntemince tartışılmadan yetersiz gerekçeyle suça sürüklenen çocuk hakkında da birden fazla kişiyle birlikte tehdit eyleminden mahkumiyet hükmü kurulması…)
d-Suçun var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi
TCK’nın 106/2-d bendinde tanımlanan ağırlaştırıcı nedeninin uygulanabilmesi için, tehdidin “var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak” işlenmelidir. Bendin uygulanabilmesi için failin, var olan veya var sayılan suç örgütüne üye olması, yöneticisi olması gerekmediği gibi suç örgütünün, eylemden önce hukuken TCK’nın 220. maddesi ya da 3713 sayılı Kanun kapsamında örgüt olarak kabul edilmiş olması da şart değildir. Bendin ağırlaştırıcı neden olarak kabulü, tehdidin kaynağının suçla irtibatlı organize bir güce dayanması nedeniyle gerçekleştirilme olasılığının yüksekliği, tehlikenin nerede, ne zaman ve ne şekilde geleceğinin kestirilememesi, buna bağlı olarak da korunma ya da savunma yapmanın zor oluşudur. Korkutucu güç olarak “var olan veya var sayılan suç örgütlerinin” kullanılması, fiilin tehlikeliliğini, failin ise ciddiliğini, kararlılığını ortaya koyarken, mağdurda, muhatap olacağı bireysel tehdide göre daha yoğun korku, kaygı ve endişe yaratmaktadır. Mağdurun, bireysel tehdide göre daha yoğun korku, kaygı ve endişeye maruz kaldığının kabul edilebilmesi için, failin, suç örgütüyle dolaylı bile olsa bağlantısı olduğu veya olabileceği ya da en azından suç örgütü ile zayıf da olsa irtibatının bulunduğu ihtimaline inanmasını gerektirecek makul nedenlerinin bulunması gerekir.
Bu nitelikli halin uygulandığı durumlarda, eylemde suç örgütünün oluşturduğu korkutucu güçten yararlanmanın ne şekilde olduğu kararda mutlaka belirtilmelidir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/11520 E, 2016/12730 K. sayılı kararı Sanığın göndermiş olduğu mesajda ” Ç.’ye kadar yolum var” demek suretiyle kamu oyunda mafya lideri olarak bilinen ve halen cezaevinde hükümlü bulunan A.Ç’ yi kast ettiği ve böylece sanığın eyleminin TCK’ nın 106/2-d maddesi kapsamında var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak tehdit suçunu işlediğinin kabul edilmesinin hukuka aykırı nitelikte olduğu, sanığın, müşteki ile enişte kayınbirader oldukları ve birbirlerini yakinen tanıdıkları ve sanığın, kamuoyunda mafya lideri olarak bilinen ve halen cezaevinde hükümlü bulunan A.Ç’ yi kast ettiği kabul edilse bile, müşteki M.Ç’ nin eniştesi olan sanığın, Ç’ nin silahlı suç örgütüyle dolaylı bile olsa bağlantısı olduğu veya olabileceği ya da en azından suç örgütü ile zayıf da olsa irtibatının bulunduğu ihtimaline inanmasının beklenemeyeceği, tarafların önceye dayalı husumet ve kızgınlıkla sarf ettiği sözlerinde Ç’ nin silahlı suç örgütünün oluşturduğu korkutucu güçten yararlanma öğesinin gerçekleşmediğinin kabul edilmesi hayatın olağan akışına uygun görülmemektedir. Bu itibarlı, sanığın, kayınbiraderi olan müştekiye sarf ettiği sözlerin TCK 106/2-d maddesin kapsamında olmayıp eylemin TCK 106/1-1 madesinde yazılı basit tehdit suçunu oluşturduğu…)
TCK 106/3. Maddesi uyarınca; “Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.”
Bu düzenleme uyarınca tehdit amacıyla madde de sayılan suçların işlenmesi durumunda gerçek içtima hükümleri uyarınca tehdit suçundan hem de işlenen diğer suçtan ayrı ayrı ceza verilir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/25748 E, 2020/360 K. sayılı kararı ile… Katılanın beyanında, sanığın kendisini daha önceki tarihlerde de tehdit ettiğini belirtmesi, suç tarihinde yolda karşılaştıklarında katılanın boğazına bıçak dayayarak ”seni öldüreceğim” şeklinde sözler söyleyip karın boşluğundan yaraladığının anlaşılması karşısında, TCK’ nın 106/3. maddesi gereğince ayrıca bu suçtan dolayı mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçeyle beraat hükmü kurulması…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/17222 E, 2019/16890 K. sayılı kararı ile… Sanık hakkında, katılanın aracına doğru ateş etmesi nedeniyle, aracın kaportasına zarar verildiğinden dolayı mala zarar verme suçundan da dava açıldığı, TCK’ nın 106/3. maddesi gereğince ayrıca bu suçtan dolayı hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, sanığın mala zarar verme kastı olmadığından şeklindeki, kanuni dayanaktan yoksun gerekçeyle mala zarar verme suçundan beraat kararı verilmesi…)
ŞANTAJ
Madde 107-(1)Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek: 29/6/2005 – 5377/14 md.) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
Maddenin 1. fıkrasında failin hakkı olan veya yerine getirmekle yükümlü olduğu bir şeyi zorlama amacıyla kötüye kullanması düzenlenmiş iken 2. fıkrasında suçun maddi unsuru kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulmasıdır.
Şantaj suçunun oluşması için tehdit edilen mağdurdan sanığa veya başkasına bir yarar sağlamasının istenilmesi şarttır. TCK’nun 107. maddesinin birinci fıkrasında ‘haksız bir çıkar’ denilmesine karşın ikinci fıkrasında sadece ‘yarar’ ifadesine yer verilmiş olması, bu iki kavramın birbirinden farklı olduğu anlamına gelmemektedir. İkinci fıkrada belirtilen yararın da haksız bir yarar olması suçun oluşması bakımından gereklidir. Talep edilen yararın failin zaten hakkı olan bir hususa ilişkin olması durumunda şantaj suçu oluşmayacaktır. Elde edilmek istenilen yarar; para, mal veya bir hizmet sağlanması gibi maddi bir değer olabileceği gibi örneğin cinsel ilişkiye girmeyi temin etme gibi maddi değer dışında başka bir fayda da olabilir. Ayrıca yararın elde edilmiş olması suçun tamamlanması bakımından gerekli olmayıp yarar sağlamak maksadıyla şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnad edileceğine ilişkin tehdidin mağdura ulaştırılması suçun tamamlanması açısından yeterlidir. Şantajın, ikinci fıkrasında düzenlenen şeklinde, fail kendisine veya bir başkasına menfaat temin etmek için, bir başkasına şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunmaktadır. Eğer fail herhangi bir fayda elde etmeye çalışmadan yalnızca şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı tehdidinde bulunursa, eylem şantaj değil, sair tehdit suçunu oluşturacaktır.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2017/1447 E, 2020/1516 K. sayılı kararı ile …. Suça sürüklenen çocuğun aşamalardaki savunmasında, mağdura ”kendisiyle görüşmeyi kabul etmezse görüntüleri annesine ve internete vereceğini söylediğini” ikrâr etmesi karşısında, suça sürüklenen çocuk hakkında yerinde olmayan gerekçeyle beraat hükmü kurulması…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2019/2405 E, 2020/6408 K. sayılı kararı ile …. Sanığın, mağdura gönderdiği tespit edilen mesajla, kendisi ile cinsel ilişkide bulunmaması halinde mağdurun ve yakınlarının şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı tehdidinde bulunduğunun dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, eylemin TCK’nın 107/2. maddesinde tanımlanan şantaj suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yetersiz gerekçeyle sanığın eyleminin sair tehdit suçunu oluşturduğunun kabulü ile şikayet yokluğundan düşme kararı verilmesi….)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2016/373 E, 2020/1586 K. sayılı kararı ile …Somut olayda, sanığın katılana gönderdiği “…sana karşıda çok kızgın sayılırım nedenini de sen de iyi biliyorsun…ben bugün her şeyi de öğrendim sanma ki elimiz kolumuz bağlı diye sevinme sakın dışarıdan da her türlü de haber alıyorum zaten birde az cezam kaldı fazla da hiç sevinemeyeceksiniz… bende zaten rahatım seninde çok rahat olmanı da istiyorum, zaten o yüzden de sende C. abi şikayetinden vazgeç zaten vazgeçeceksin ben canımdan çok sevdiklerim için yaşıyorum… sende beni tanıyorsun zaten… ben de seni iyi tanıyorum o yüzden de sen de rahat ol bende… ben ailem için canımı seve seve veririm ben ne S’ ye ne de V’ ye ne de S. abime hiç benzemem şu veya bu neyse yaparım… bu S. abime yaptığınız kumpası da zaten biliyorum ama diyorum ya az cezam kaldı o yüzden de S. abimden de şikâyetinden vazgeç… vazgeçersin şikayetçi olmazsın…ha bu mektuptan da S. abimin haberi bile yok…C. abicim sen beni iyi dinle sen beni iyi tanıyorsun… Not: C. abi yaptığın ne o kumpas S. abime de …şikayetçi olmazsın…” şeklindeki söz konusu mektup içeriğindeki sözler incelendiğinde şantaj suçunun yasal unsurlarının ne şeklide oluştuğu ve sanığın eyleminin TCK’nın 106/1-2. cümle kapsamında sair tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığı yeterince açıklanıp tartışılmadan, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi ve yetersiz gerekçe ile sanığın şantaj suçundan mahkumiyetine karar verilmesi…)
CEBİR
Madde 108- (1) Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması halinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur.
Cebir kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya üçüncü bir kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecri bir etki meydana getirmesidir. Dolayısıyla cebir suçunda bireylerin karar ve hareket özgürlüğüne (irade özgürlüğüne) karşı bir saldırı söz konusudur.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2011/37449 E, 2013/5930 K. sayılı kararı ile …5237 sayılı TCK’nin 108. maddesinde belirtilen eylemlerin yapılması halinde kasten yaralama suçundan verilecek cezanın artırımı öngörüldüğüne, buna göre bu maddenin müstakil ceza yaptırımı öngörmediği kasten yaralama suçlarında artırım nedeni olduğu anlaşıldığı halde, eylem ikiye bölünerek kasten yaralamadan düşme, cebir suçu nedeniyle beraat kararı verilmesi…)
KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA
Madde 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Etkin pişmanlık
Madde 110- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir.” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Madde de sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurların varlığı hâlinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığını somut olayın özelliğine göre hâkim takdir edecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanunun metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bazı suçlarla iç içe geçmiş şekilde karşımıza çıkmaktadır. Yağma, kasten yaralama, cinsel saldırı veya istismar gibi suçlarda bu suçların işlenmesi esnasındaki tutmalar kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmayacaktır. O suçun işlenmesi sırasında kişi bulunduğu yerden başka bir yere götürülürse ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılacaktır.
(Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 2018/6565 E, 2020/1181 K. sayılı kararı ile …..Sanığın, olay günü komşusunun kızı olan on dört yaşındaki mağdureyi sırtına masaj yapması için evine çağırmasının ardından kendisiyle birlikte evine gelen mağdureye yatak odasında masaj yaptırdığı sırada bacaklarına dokunmak suretiyle cinsel istismarda bulunduğu, mevcut haliyle eylemde asıl amacın gizlenerek hareket edildiğine dair yeterli delil bulunmayıp, bu haliyle 5237 sayılı TCK’nın 109/2. maddesinde düzenlenen hileyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun kanuni unsurları itibariyle oluşmadığı ve mağdurenin yaşı da nazara alındığında ilk derece mahkemesince eylemin aynı kanunun 109/1. maddesinde yer alan suçu oluşturduğu gözetilerek hüküm kurulması gerekirken suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi karşısında, anılan hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi…)
(Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 2017/560 E, 2020/130 K. sayılı kararı ile …..Oluş ve dosya kapsamına göre; bir dönem aynı işletmede çalışan sanıklardan C’nin, katılandan zaman zaman borç para isteyip aldığı, daha sonra bu ilişkiyi birlikte bir yaşam tarzına dönüştürmek isteyen C’nin, bu ortak yaşam alanı için 500 TL kaporanın ev sahibine verilmesi gerektiğini söyleyerek katılanı bir pastahaneye çağırdığı, burada ev sahibini bir süre bekleyen sanık ve katılanın, geçen zaman içerisinde ev sahibinin gelmemesi üzerine, C’nin telefonla görüşme yaparak ev sahibinin şuan uygun olmadığını, ancak akşam saatlerinde müsait olabileceğini ve paranın bu zamanda verileceğini söyleyerek, katılandan bu parayı kendisine vermesini istediği, bunu kabul etmeyen katılanın parayı bizatihi kendisinin vereceğini söyleyince, ikna yoluyla parayı alamayacağını anlayan sanık C’nin daha önce bu konuyu planlayıp gerçekte birlikte bir hayat sürdüğü sanık H’ı pastahanenin önüne çağırdığı, sevk ve idaresindeki araçla pastahanenin önüne gelen H’nın araçtan inmeden katılana ‘Bin arabaya’ diye seslendiği ve katılanın araca binmesiyle ‘Ver bakalım C’ye vereceğin depozito parasını’ diyerek katılana tokat atıp aracıyla olay yerinden ayrıldığı, tüm bu olayları izleyen sanık C’nin yanındaki çocuklarıyla birlikte evine yöneldiği olayda; diğer sanık ile el ve işbirliği içerisinde hareket eden sanık C.K. hakkında 5237 sayılı TCK’nin 37. maddesi delaletiyle kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan mahkumiyeti yerine, yerinde yeterli olmayan gerekçe ile beraat kararı verilmesi…)
(Yargıtay CGK’nun 2017/6-652E, 2019/265 K. sayılı kararı ile… sanığın, 30.04.2010 tarihinde saat 16.00 sıralarında yolda karşılaşmış olduğu mağdurlar Ö. ve M.C’yi yanına çağırarak para istediği, paralarının olmadığını söylemeleri üzerine mağdurları orada bulunan briketten yapılma bir kulübeye götürdüğü, on dakika kadar sonra bulundukları kulübeye mağdurlar B. ve A’nın geldiği, beş dakika kadar sonra da sanığın oradan geçmekte olan mağdur B’yi kulübeye çağırdığı, kulübede bulundukları sırada zorla mağdurların birbirlerine tokat atmalarını sağladığı, kendisinin de mağdurlara tokat attığı, bıçak göstererek mağdurların üzerilerini aradığı ve mağdurların gitmek istemelerine rağmen sanıktan korktukları için kulübeden ayrılamadıkları olayda; zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için fiilin yani hareketin tek olması ve bu fiille aynı suçun birden .fazla kişiye karşı işlenmesi gerektiği, sanığın önce mağdurlar Ö. ve M. C’ye, sonrasında ise mağdurlar B., A. ve B’ye karşı ayrı ayrı cebir uygulayıp tehdit ederek eylemlerini gerçekleştirdiği ve bu şekilde mağdurları hürriyetlerinden yoksun kıldığı, dolayısıyla konusu suç olan sanığın fiillerinin hem doğal anlamda hem de hukuki anlamda birden çok olduğu gözetildiğinde sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı kabul edilmelidir…)
Suçun daha ağır cezayı gerektiren halleri(TCK 109/3. Madde)
a-Silahla işlenmesi
Silahın suçun işlenmesi sırasında ve bunu gerçekleştirmek için kullanılması gerekir. Failin üzerinde bir silahın bulunmuş olması doğrudan nitelikli halin uygulanacağı şeklinde yorumlanmamalıdır.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/12904 E, 2019/14415 K. sayılı kararı ile …..Sanık G. T.ve temyiz dışı sanıklar O.K., M.S. ve Ö.S.’nın mağduru aracın bagajına zorla bindirmeleri, uygun bir yerde aracı durdurduktan sonra sanık G. T. ile temyiz dışı sanık O.K.’un mağdura silah göstermek sureti tehdit ettikleri şeklinde gerçekleştiği kabul edilen eylemde, sanıkların silah göstermek suretiyle tehdit eylemini mağdurun henüz egemenlik alanlarından dışarı çıkmadan, hürriyeti yoksun kılma suçu henüz devam ettiği dönemde gerçekleştirmeleri dolayısıyla eylemlerinin TCK’nın 109/3-a kapsamında kaldığı gözetilmeden sanık hakkında ayrıca silahla tehdit suçundan hüküm kurulması…)
b-Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi
Suçun birlikte işlendiğinin kabulü için birden fazla kişinin birlikte fail olarak (TCK 37/1.madde) suçu işlemeleri gerekir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun icra hareketlerine katılmadan faile sadece yardım eden ve suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğini bildiği yönünde delil bulunmayan fail hakkında bu nitelikli hal uygulanmaz.
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2015/5566 E, 2018/7541 K. sayılı kararı ile… Sanıklar İ. ve B. tarafından işlenen iftira suçu dolayısıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun oluştuğu ve TCK’ nın 267/4. maddesi uyarınca her iki sanığın dolaylı fail olarak sorumlu tutulmaları karşısında; TCK’ nın 109/3-b maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi halinin kabulü için madde gerekçesinde de belirtildiği şekilde suçun icra hareketlerinin birden fazla şahıs tarafından doğrudan fail olarak birlikte gerçekleştirilmesinin, yani TCK’ nın 37. maddesi anlamında müşterek faillik durumunun gerektiği, dolaylı faillikte bu fıkra hükmüne göre ceza verilemeyeceği gözetilmeden, dolaylı fail konumunda olduğu anlaşılan sanık İ. ve asli fail sanık B. hakkında tayin edilen cezalarda TCK’nın 109/3-b maddesi gereğince artırım yapılması…)
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2018/6842 E, 2018/7089 K. sayılı kararı ile… Mahkemece, eyleme yardım eden sıfatıyla katıldığı oluşa uygun kabul edilen ve atılı suçun birden fazla kişiyle birlikte işlendiğini bildiği hususunda delil bulunmayan sanık hakkında TCK’ nın 39/1. maddesinin uygulanması karşısında, sanık hakkında ancak suçu aynı Kanunun 37. maddesi kapsamında birlikte işlemeleri halinde tatbik edilebilecek olup mevcut haliyle olayda uygulama yeri bulunmayan TCK’ nın 109/3-b maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini…)
c-Suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için failin saiki önemli olup failin kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle bu suçu işlemesi gerekir. Kişisel düşüncelerle bu suçun işlenmesi halinde nitelikli hal uygulanmaz.
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2014/5929 E, 2016/6746 K. sayılı kararı ile… Tüm dosya içeriğinden sanığın, doktor olan katılan ile hemşire mağdurun görev yaptıkları hastaneye giderek acil serviste muayene olup aldığı bir günlük istirahat raporuyla birlikte ayrılmasından yaklaşık beş dakika sonra geri döndüğü muayene odasındaki katılan ile mağdura kendisini ambulansla Ankara’ya sevk etmelerini söyleyip oda kapısını kapatarak önünde beklemek suretiyle dışarı çıkmalarını engellediği ve odaya gelen hastane polisinin müdahalesiyle sanığın eylemini sonlandırdığı anlaşılmakla, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu katılan ile mağdurun yerine getirdikleri kamu görevi nedeniyle işleyen sanık hakkında koşulları oluştuğu halde, 5237 sayılı TCK’ nın 109/3.c maddesinin uygulanmaması neticesinde eksik ceza tayini…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2018/1937 E, 2018/5174 K. sayılı kararı ile …Sanığın, polis memuru olan müştekiyi, kendisi hakkında korsan taşımacılık ile ilgili olarak işlem yapmak istemesi nedeniyle hürriyetinden yoksun bıraktığının kabul edilmesi karşısında, TCK’ nın 109/3-c maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi..)
d-Suçun kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi
Kamu görevlisi, kendisine görevini ifa etmesi için verilen yetkileri kötüye kullanarak bu suçu işlediğinde nitelikli hal uygulanır.
(Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2011/6259 E, 2011/5528 K. sayılı kararı ile … Polis olan sanıkların görevlerinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak suç işlemeleri nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 109/3-d maddesi ile cezanın artırılması ile yetinilmesi yerine, TCK’nın 266. maddesine aykırı olarak, cezanın bu maddenin son fıkrası gereğince artırılması…)
e-Suçun üstsoy, altsoy veya eşe karşı işlenmesi
Üstsoy, bir kimsenin ana ve babası yönünde dikey olarak bütün kan hısımlarını(örneğin; anne, büyükanne, büyükannenin annesi v.s.) altsoy ise bunların çocuklarını ve torunlarıdır.
Suçun eşe karşı işlenmesi halinde tarafların suç tarihi itibariyle Medeni Kanuna göre resmi nikâhla evli olup olmadıklarının gözetilmesi gerekir. Bu nedenle dini nikâhla birlikte yaşayanlar bakımından bu nitelikli hal uygulanmaz.
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2018/5862 E, 2018/6805 K. sayılı kararı ile Sanık G. hakkında suç tarihinde resmi nikahlı eşi olan mağdura yönelik işlediği kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulurken koşulları oluştuğu halde TCK’ nın 109/3-e maddesinin uygulanmaması, sanık hakkında aynı Kanunun 109/3.b maddesinin tatbiki nedeniyle sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamış ve hükümlerden sonra 5237 sayılı TCK’ nın 53. maddesi ile ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilâmıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür…)
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2014/8240 E, 2017/3210 K. sayılı kararı ile… Sanık ile mağdurenin boşanmalarına ilişkin kararın, suç tarihinden önce 14.10.2011 günü kesinleştiği gözetilmeden, sanık hakkında TCK’ nın 109/3-e. maddesinin uygulanması,
Oluşa uygun kabule göre sanığın, evin kapısını kilitlemek suretiyle mağdurenin hürriyetini kısıtladıktan bir süre sonra şahsına herhangi bir zarar vermeksizin kendiliğinden serbest bıraktığının tüm dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, hakkında şartları oluştuğu halde TCK’ nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin tatbik edilmemesi…)
f-Çocuğa ya da beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi
Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan mağdura karşı bu suçun işlenmesi durumunda nitelikli halin uygulanması gerekir. Mağdurun kendisini savunamayacak duruma yol açan nedenin süreklilik arz edip etmemesinin bir önemi olmamakla birlikte beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olup olmadığının tespiti için adli rapor aldırılarak sonucuna göre değerlendirme yapılması gerekir.
Mağdur 15 yaşından küçük veya akıl hastası ise rıza açıklama ehliyeti bulunmadığından bu kişilere yönelik gerçekleştirilen eylemler diğer koşulların bulunması halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturur. Mağdurun rızası olsa bile bu hukuken geçerli olmadığından suçun oluşumuna engel olmaz.
Mağdur 15-18 yaş grubunda ise ve rızası ile evi terk etmişse diğer koşulların mevcut olması durumunda (kanuni temsilcinin bilgisi ve rızası haricinde evi terk etme, ailesini ve yetkili makamları durumdan haberdar etmeme, şikayet şartı) TCK 234/3 maddesi değerlendirilmelidir.
(Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2019/2525 E, 2019/15635 K. sayılı kararı ile… Tüm dosya kapsamına göre, mağdurun olay günü teyzesinin oğlu olan sanık N. ile buluşup teyzesinin evinde yemek yedikten sonra kendi evine gitmek istediği ve sanıkların hep birlikte mağduru evine bırakmak üzere sanık Ş.’ nin kullanımındaki araca bindikleri, mağdurun farklı bir yoldan gidilmesi üzerine şüphe ederek araçtan inmek istediği, ancak sanıkların mağduru ittirmek suretiyle araçtan inmesine izin vermediklerinin anlaşıldığı olayda, eylemin cebir kullanılarak ve çocuğa karşı işlendiği mahkemece kabul olunmasına karşın, sanıklar hakkında ceza tayin edilirken TCK’nın 109/2. ve TCK’nın 109/3-f maddelerinin uygulanmaması, ayrıca eylemin sanıklardan N. ile evlendirmek amaçlı işlendiği dikkate alındığında cinsel amaçla işlendiği gözetilerek, sanıklar hakkında ceza tayin edilirken 109/5. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin düşünülmemesi…)
(Yargıtay CGK, 2017/14-173 E, 2018/556K. sayılı kararı ile… Mağdurenin beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığı hususunda Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından düzenlenen rapor ile kovuşturma evresinde mağdurenin beyanı alınırken hazır bulunan uzman bilirkişinin görüşü arasında çelişki bulunsa da, ikinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuca göre sanık tarafından rızası hilafına hürriyetinden yoksun bırakıldığı anlaşılan 17 yaşının içindeki mağdurenin TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çocuk olması nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 109. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde bulunan nitelikli hâlin uygulanma koşullarının oluştuğu anlaşıldığından, somut olayda aynı nitelikli hâlin uygulanması bakımından önem arz eden mağdurenin beden veya ruh bakımından kendisini savunup savunamayacağına ilişkin yeniden ayrı bir rapor aldırılmasına gerek yoktur…)
Suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca sanık hakkında adli para cezasına hükmedileceği TCK m.109/4’te düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması bakımından mağdurun zararının ağırlığı kişinin sosyal ve ekonomik koşullarına göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
(Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 2016/731 E, 2019/2043 K. sayılı kararı ile… Mağdurun, sanıklar tarafından tehdit edilmek suretiyle parasının, cep telefonunun ve otomobilinin alınmasının yağma suçunun maddi öğesi olduğu ve bu durumun kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma suçu yönünden ayrıca “ekonomik bakımdan önemli bir kayıp” olarak değerlendirilemeyeceği gözetilmeden ve mağdurun sanıklar tarafından alıkonulduğu süre içinde ekonomik bakımdan önemli bir kayba uğradığına ilişkin kanıtların neler olduğu karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, TCK’nin 109/4. maddesiyle cezada arttırma yapılması…)
Suçun cinsel amaçlı işlenmesi hali bakımından da TCK m.109/5’te cezadan arıtırım öngörülmektedir. Bu madde uyarınca sanığın cezasından artırım yapılması için suçun cinsel amaçla işlenmesi yeterli olup ayrıca cinsel eylemlerin gerçekleştirilmesi aranmaz. Cinsel eylemlerin gerçekleştirilmesi durumunda ayrıca fail bu eylemden de cezalandırılır.
(Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2019/6711 E, 2020/1116 K. sayılı kararı ile… Sanıkların mağdura yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu, sanık İ. K. ile evlendirmek maksatlı ve cinsel amaç ile gerçekleştirdikleri gözetilmeden, hükmolunan cezalardan TCK’nın 109/5. maddesi uyarınca artırım yapılmayarak eksik ceza tayin edilmesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır…)
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2019/2335 E, 2019/12950 K. sayılı kararı ile… Mağdur beyanı, müşteki ve tanık anlatımları ile tüm dosya kapsamına göre; mağdurun olay günü saat 18.00 civarında araca zorla bindirilip sanık ile kimlikleri belirlenemeyen iki erkek şahıs tarafından kaçırılmasının ardından normal hızda 15-20 dakika seyir edildikten sonra sanığın gecekondu mahallesinde indiği, diğer şahsın ise mağduru yanlarında götürüp dolaştırdıkları ve sanığın araçtan inmesinden saatler sonra gece saat 02.00-03.00 civarında mağdurun tarifiyle uzun saçlı erkek şahsın diğer şahısla yer değiştirip aracın arka koltuğunda oturan mağdurdan cinsel organını ağzına almasını istediği, verilen olumsuz yanıt üzerine de tehdit edip kafasına vurarak eylemi gerçekleştirdiği ve mağdurun sabah saatlerinde ıssız bir yerde yalnız uyandığı anlaşıldığından, sanığın araçtan inmesi ile diğer kişilerin cinsel eylemi arasında geçen süre, eylemin gerçekleştirildiği yer ve işleniş şekli nazara alındığında sanığın, çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçuna iştirak ettiği ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu cinsel amaçla işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilip, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan belirlenen temel cezanın ise koşulları oluşmadığı halde 5237 sayılı TCK’ nın 109/5. maddesi ile artırılması…)
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla ve sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin işlenmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.(TCK m. 109/6)
(Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 2014/2813 E, 2017/814 K. sayılı kararı ile… Mağdur M. Ö.’nün alınan doktor raporuna göre; basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüdeki yaralanmasının, TCK’ nın 109/6. maddesi uyarınca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsuru olduğu gözetilip, kasten yaralama suçundan ceza verilemeyeceği düşünülmeden, sanık T.K. hakkında mağdur M.Ö.’ye yönelik eyleminden dolayı ayrıca TCK’ nın 86/2. maddesiyle mahkûmiyet hükmü kurulması…)
Etkin Pişmanlık (TCK m.110)
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen failin, mağduru herhangi bir zarar vermeksizin soruşturma başlamadan önce kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması durumunda cezasından indirim uygulanacağı TCK m.110’da düzenlenmektedir.
Mağdurun sanık tarafından kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış şekillerine ulaşmayacak şekilde yaralanması, sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına engel olmaz.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Suçun tamamlanmış olması gerekir. Suç tamamlanmadan, başka bir ifadeyle icra hareketleri devam ederken failin mağduru serbest bırakması durumunda etkin pişmanlık değil gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır.
2- Failin, mağduru suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan evvel serbest bırakması gerekmektedir.
3- Failin, mağduru herhangi bir baskı veya zorlama olmaksızın, gerçek bir pişmanlık sonucu kendiliğinden serbest bırakması gerekir. Failin mağduru hangi nedenlerle bıraktığının önemi yoktur. Önemli olan herhangi bir dış zorlama bulunmaksızın mağdurun özgür iradeyle serbest bırakılmasıdır.
4- Mağdurun, fail tarafından serbest bırakılması gerekmektedir. Mağdurun sanığın elinden kaçması veya olayı haber alan kolluk görevlileri veya başkaları tarafından bulunduğu yerden alınması hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır. Ayrıca failin mağduru “Halkın içine çıkabilecek bir hâlde” serbest bırakması gerekir. Örneğin çıplak vaziyette bırakma, Kanun’un aradığı anlamda serbest bırakma olarak kabul edilemeyecektir.
5- Failin mağduru güvenli bir mahalde serbest bırakması gerekmektedir.
6- Failin mağdurun şahsına bir zarar vermemiş olması gerekir.
(Yargıtay CGK 2019/14-481 E, 2019/652 K. sayılı kararı ile…..TCK’nın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükmünü düzenleyen 110. maddesinin uygulanabilmesi için; suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zarar verilmemesi ve onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakılması koşullarının bir arada bulunmasının gerekli olması, şikâyetçi Ş…’nin 05.11.2012 tarihinde kolluğa müracaat ederek olayı bildirmesi ile soruşturmanın başlaması, sanığın ise hakkında soruşturma başladıktan sonra 06.11.2012 tarihinde mağdurenin bulunduğu yeri ailesine haber vermesi karşısında, soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun serbest bırakılması koşulu gerçekleşmediğinden, anılan maddede yer alan diğer koşulların tartışılmasına gerek olmaksızın sanık hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir…)
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
Madde 111- (1) Tehdit, şantaj, cebir veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının işlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi
TCK m.112/(1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;
a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,
b) Kişinin eğitim ve öğretim hakkını kullanmasına,
c)Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,
engel olunması hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi suçu ancak özel kastla işlenebilir. Failin, mağdurun eğitim ve öğretim hakkını ihlali bilinç ve iradesinin olması gerekir. Failin böyle özel bir kastı yoksa, yorum yoluyla bu suçun manevi unsurunun varlığı kabul edilemeyecektir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2014/34214 E, 2017/16704 K. sayılı kararı ile … Sanığın, sadece kızının evde unuttuğu beslenme çantasını vermek için ders saati içinde sınıfa girmesi nedeniyle, sınıf öğretmeni olan müşteki ile tartışmasından ibaret olan eylemde, sanığın eğitim ve öğretimin engellemesi özel kastının ne şekilde gerçekleştiği açıklanıp tartışılmadan yerinde olmayan gerekçeyle mahkûmiyet kararı verilmesi…)
Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi
TCK m.113/1- Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;
a) Bir kamu faaliyetinin yürütülmesine,
b) Kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılmasına, engel olunması hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Bu suçun oluşması için sanığın eylemleri sonucu kamu kurum veya kuruluşunun faaliyetinin kesilmesi, durması veya faaliyete belli bir süre ara verilmesi gerekir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/27507 E, 2020/1974 K. sayılı kararı ile … sanığın üzerine atılı, kamu kurumu faaliyetini cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellemesi suçunun oluşması için sanığın eylemleri sonucu kamu kurum veya kuruluşunun faaliyetinin kesilmesi, durması veya faaliyete belli bir süre ara verilmesi gerektiği, sanığın, 2 yıl içerisinde farklı tarihlerde, mağdurların görev yaptığı aile sağlığı merkezine gelerek ilaç yazdırma meselesi yüzünden görevli personelle sorunlar yaşaması şeklinde gerçekleşen olayda, söz konusu ilgili kurumun ne şekilde faaliyetinin kesildiği, durduğu veya faaliyete belli bir süre ara verildiğine ilişkin hangi delillere itibar edilerek hüküm kurulduğu yeterince açıklanmadan yazılı şekilde karar verilmesi…)
(Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2019/612 E, 2019/6006 K. sayılı kararı ile… TCK’ nın 265. maddesinde yer alan görevi yaptırmamak için direnme ve TCK’ nın 113. maddesinde kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçlarının somut olay bakımından unsurlarının değerlendirilmesinde; TCK’ nın 265. maddesinin kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar kısmında, TCK’ nın 113. maddesinin ise hürriyete karşı suçlar kısmında düzenlendiği, ancak her iki suçta da korunan hukuki yararın başında kamu idaresi organlarının faaliyetlerini etkin, hızlı ve zararsız bir şekilde yerine getirebilmesi, kamu faaliyetinin yürütülmesi olduğu, suçun kanuni unsurlarının kamu görevlisi olan veya TCK’nın 6. maddesi gereğince kamu görevlisi sayılan kişilerin yürüttükleri kamu faaliyeti veya kamu görevinin yerine getirilmesini engellemek amacıyla cebir veya tehdidin uygulanması gerektiği, TCK’nın 113. maddesinde kanun koyucunun bu iki unsura ek olarak hukuka aykırı bir davranış kavramını da dahil ettiği gerek doktrin gerekse yargı kararlarıyla belirlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında; oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın güzergah ve yolcu alma hususunda daha önce Erciş Belediyesi şoförleri ile tartıştığı, olay günü de Erciş Belediyesinde şoför olan şikayetçi sanık S.’ nin, sevk ve idaresinde bulunan belediye otobüsünün sanayi kavşağı civarında yolcu almak için durduğu esnada sanığın otobüsün arka kapısından binerek ”buradan yolcu alamayacaksınız” diyerek elindeki sopayla belediye otobüs muavini ve şoförü olan şikayetçi sanıklar S. ve Ş’ ye karşı vurması şeklinde gerçekleşen somut olayda; sanığın fiilinin kamu görevlisi sıfatını taşıyan şikayetçi sanıkların görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir kullanmak suretiyle görevi yaptırmamak için direnme ve yolcu taşıma kamu hizmetinin belediye tarafından yürütülmesine engel olmaya teşebbüs şeklinde kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesine teşebbüs suçunu oluşturduğu, TCK’ nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği, buna göre de sadece lehe olan 6529 sayılı Yasa ile değişiklikten önceki 113 ve 35. maddelerde tanımlanan kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesine teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde TCK’ nın 223/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi…)
Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi
Madde 114- (1) Bir kimseye karşı;
a) Bir siyasi partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasi partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasi partiden veya siyasi parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,
b)Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya,
Zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasi partinin faaliyetlerinin engellenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Suçun birinci fıkradaki halinin maddi unsuru, cebir veya tehdit ile bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya yahut katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanmak, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamak için veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlanmaktır. Failin bu amaçla cebir ve tehdide başvurması yeterli olup, ayrıca bunun sonucunda, yukarıda sayılan hakların kullanılmasının engellenmiş olması gerekmez. Engelleme eyleminin cebir ve tehditle gerçekleştirilmesi gerektiğinden, bu suç, bağlı hareketli bir suçtur.
İkinci fıkradaki halinin maddi unsuru ise cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, mevzuata uygun olarak kurulmuş bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesidir. Bu suçun oluşumu için birinci fıkradan farklı olarak hakkın kullanılmasının engellenmiş olması gerekir. Siyasi partinin faaliyetinden maksat, siyasi partilerin mevzuata ve tüzüklere uygun olarak gerçekleştirdikleri her türlü faaliyettir.
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2019/6831 E, 2019/19386 K. sayılı kararı ile ……2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın partilerde “seçimlerin yapılması” başlıklı 21 nci maddesinde , “Siyasi partilerin genel merkez, il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimleri, yargı gözetimi altında gizli oy ve açık tasnif esasına göre aşağıdaki şekilde yapılır” (2820, m.21/1) ve “26 Nisan 1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, önseçimlerde ve kullanılacak parti seçmen kütükleri hakkında da uygulanır” (2820, m.39) düzenlemelerinin yer aldığı,
2820 sayılı Yasanın 21 ve 39 ncu maddeleri ile 298 sayılı Yasanın 16/7 ve 20/7 nci maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa hükümlerinin siyasal partilerin il ve ilçe seçimleri bakımından da uygulanabilirliğini ortaya koyduğu ve bu düzenlemelerin, partinin iç oylamalarının da kamusal yön kazandığına işaretle, konunun 298 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesini zorunlu kıldığı,
Bu değerlendirmeler ışığında, 25/02/2006 tarihinde … Partisi A.. ilçe Başkanlığı yönetim kurulu üyelikleri ve il delegeliklerini belirleme amacıyla yapılan seçimde sanığın kimliği belirlenemeyen bir kişi ile birlikte hareket ederek oyların sayımı esnasında oy pusulalarının konulduğu ilçe seçim müdürlüğüne ait sandığa tiner döküp ateşe vererek sandığı ve oy pusulalarını yakmak suretiyle gerçekleştirdiği kabul edilen ve doğrudan parti ve partililerle ilgili olmayan eylemi hakkında 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında kanunun 161. maddesinde düzenlenen oy sandığı üzerinde suçlar başlıklı hükmün uygulanması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın TCK’nın 114/2. maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesi…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2014/792 E, 2016/9880 K. sayılı kararı ile ………Sanığın 29 Mart 2009 tarihinde yapılan yerel yönetim seçimlerinde aday olan mağdur Z. A’yı arayarak adaylıktan çekilmesi yönünde tehdit ettikten 6 dakika sonra aynı amaçla diğer aday mağdur S. A’ya iletilmek üzere mağdurun akrabalarını arayarak tehdit etmesi şeklinde gerçekleşen olayda, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik görülmeyerek verilen mahkumiyet kararının Yerel Mahkemece isabetli olarak saptandığı değerlendirilerek yapılan incelemede; Sanığa yükletilen siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak’ biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır…)
İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme
Madde 115- (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Değişik: 2/3/2014-6529/14 md.) Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, fail hakkında birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
(3) (Ek: 2/3/2014-6529/14 md.) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayan kişiye birinci fıkra hükmüne göre ceza verilir.
(İstanbul BAM 12. Ceza Dairesi, 2018/2046 E, 2019/130K. sayılı kararı ile…Oluş ve kabule göre; olay tarihinde …. Partilisi olan ancak B.H.H. adı altında, sivil toplum kuruluşu olarak 16 nisan 2017 tarihinde yapılacak olan Anayasa değişikliğinin halk oyuna sunulmasına ilişkin referandum çalışmaları kapsamında, hayır oyu verilmesi yönünde çalışma yapan müştekilerin Armoni Park Avm isimli alış veriş merkezinin önünde çalışma yaptıkları sırada, sanığın “burada çalışma yapamazsınız bu mektupları burada dağıtamazsınız” şeklinde sözler sarf ettiği, müştekilerin hayır oyu verilmesine ilişkin mektup dağıtacaklarını söylemesine sinirlenen sanığın, aracında bulunan ve emanete alınan satırı çekerek müştekilere saldırdığı, bu kapsamda müştekilerin de içinde bulunduğu etrafta bulunanların toplanması sonrasında güvenlik görevlisi olarak çalışan mağdur A’nın da sanığa yaklaştığı sırada, sanığın elinde bulunan satırı “kimse yaklaşmasın” diyerek etrafa savurduğu anlaşılmakla; sanığın eyleminin bütün halinde zincirleme şekilde müşteki ve mağdurlara yönelik TCK 115/1 maddesi kapsamında kalan cebir, şiddet ve tehdit kullanarak “inanç düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçunu oluşturduğu ve zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle sanığın cezalandırılmasına karar verildiği görülmekle, ayrıca sanığın silahla tehdit suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırı olup, istinaf istemi bu nedenle yerinde ise de; bu aykırılık olayın daha fazla aydınlatılmasına ihtiyaç duyulmadan CMK’ nın 280/1-a, 303/1-a maddeleri gereğince yeniden duruşma yapılmaksızın düzeltilebilir nitelikte görüldüğünden ilk derece mahkemesi kararında sanık hakkında kurulan silahla tehdit suçuna ilişkin hükmün 2 no lu bendinin hüküm fıkrasından çıkartılarak yerine,
“Sanık N.Y. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmış ise de; sanığın eyleminin bütün halinde inanç düşünce ve kanaat hürriyetinin açıklanmasının engellenmesi suçunu oluşturduğundan ve bu suçtan cezalandırılmasına karar verildiğinden, sanık hakkında ayrıca görevi yaptırmamak için direnme suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına” paragraflarının eklenmesi suretiyle, CMK 303/1.a maddesi uyarınca düzeltilmesine, kararın bu şekilde CMK 280/1.a. maddesi uyarınca düzeltilmek suretiyle esastan reddine…)
Konut dokunulmazlığının ihlali
Madde 116- (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Konut dokunulmazlığını bozma suçu, bir kimsenin konutuna veya eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi ya da rıza ile girildiği hâlde çıkılmamasıyla işlenmeye başlamakta ve konutun terk edilmesine, başka bir anlatımla hukuki ya da fiili kesintinin gerçekleşmesine kadar devam etmekte olup takibi şikâyete bağlıdır. T.C.K. 142/4 maddesi uyarınca hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlali veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.
Konut dokunulmazlığı bozma suçu, konutun eklentilerine girilmesi durumunda da oluşacağı kabul edilmektedir. Ancak Kanunda nelerin eklenti sayılacağına ilişkin herhangi bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay kararlarında eklenti, konut ya da benzeri yapıların, kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan, konut dışındaki yapılar ve yerler olarak tanımlanmaktadır.
Ceza Genel Kurulu kararlarında konut; “Kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir.” şeklinde tanımlanmıştır. Kalınan yerin tahsis amacı önemli değildir, fiilen konut olarak kullanılıp kullanılmadığı önemlidir.
Bir yerin eklenti sayılabilmesi için etrafının mutlaka çevrili olması şart olmayıp o yerin başkasının hâkimiyetinde bulunduğunu ve başkalarının buraya girmesine rıza gösterilmeyeceğini belirtecek şekilde çit, tel örgü, ağaç dalları vb. gibi dış bir engelle ayrılmış olması yani bu yönde bir irade sergilenmesidir.
(Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 2019/10823 E, 2020/1731 K. sayılı kararı ile… Müştekiye ait depo olarak kullanıldığı belirtilen konteynıra giren sanık hakkında girilen yerin konut ve işyeri niteliği bulunmadığından müsnet suçtan beraat kararı verilmesi yerine mahkûmiyetine hükmedilmesi…)
(Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 2019/10771 E, 2020/1566 K. sayılı kararı ile… Sanığın, müştekiye ait ikametin balkonunda müşteki tarafından görüldüğü anlaşıldığından ve bir ikametin balkonu eklenti niteliği arz ettiğinden bu haliyle müştekiye yönelik konut dokunulmazlığının ihlali eylemin tamamlandığı gözetilmeden TCK’nın 35. maddesi gereği teşebbüs hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığı için bozma nedeni yapılmamıştır…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/542 E, 2020/1355 K. sayılı kararı ile… Konut, devamlı ve geçici olarak, yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmaya elverişli yerler olup, eklenti ise konut veya benzeri yerlerin kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan, girilmesi halinde konutta oturma hakkına sahip kimselerin özgürlük, huzur ve güvenliğini bozabilecek ek yapı veya yerler olup; eylem, mağdurun özgürlük hakkına, barış, huzur ve güvenliğine karşı işlenen bir suçtur. Dolayısıyla bir yerin konut sayılabilmesi için kişinin o yeri konut olarak kullanması gerekir. Yapı, konut olarak kullanılmayıp, boş durumda olduğunda burada kişinin özgürlük hakkının barış, huzur ve güvenliğinin ihlâl edilmesi fiilen olanaksız olacağından, yükletilen suçun unsurları da oluşmayacaktır.
Somut olaya gelince; sanığın girdiği binanın kamulaştırma nedeniyle boşaltıldığı ve metruk vaziyette olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın rızaya aykırı olarak girdiği yerin konut olarak özgülenip özgülenmediği, gerekirse olay yerinde keşif de yapılmak suretiyle belirlenerek, sonucuna göre atılı suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı değerlendirildikten sonra karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle mahkûmiyet kararı verilmesi…)
Olayın gerçekleştiği saat itibari ile işyeri henüz faaliyetini sürdürüyorsa suç oluşmayacaktır.
(Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 2020/245 E, 2020/2258 K. sayılı kararı ile…İş yerinin açık olduğu saatlerde herkesin girmesi mümkün olan yerlerden olması nedeniyle iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı gözetilmeden suça sürüklenen çocuk hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan hüküm kurulması…)
Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin meşru bir amaca yönelik rıza açıklaması varsa TCK 116/1-2 maddeleri uygulanmaz.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2018/7468 E, 2019/16034 K. sayılı kararı ile… Katılan ile aynı evde yaşayan sanığın kızı A.B’nin katılandan şiddet görmesi nedeniyle katılan hakkında şikâyetçi olup ailesinin ikametine gittiği, şikâyet tarihinden bir kaç gün sonra ise katılan ile birlikte yaşadığı eve, ilaçlarını ve bir kısım eşyalarını almak için sanık ile birlikte girdiği şeklinde kabul edilen olayda; katılanın şikâyet edildiği tarih ile sanığın evden eşyaları alma tarihi arasında geçen süre gözetildiğinde sanığın kızı ile katılanın ayrı yaşama konusundaki iradelerinin kesin olarak tespit edilememesi karşısında sanığın, katılan ile birlikte yaşayan kızının evine TCK’ nın 116/3. maddesi gereği kızının rızası ile ve meşru bir amaca yönelik olarak girdiği anlaşıldığından üzerine atılı suçtan beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2018/1750 E, 2019/15040 K. sayılı kararı ile…TCK’ nın 116/3. maddesinin: “Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir” hükmünü düzenlediği, müşteki sanık Y.M’ nin yaşı küçük kız arkadaşı tanık S. A.’nın evine daveti üzerine gittiği, tanığın babası olan sanık R. A. tarafından odada yatağın altında bulunduğu olayda, aile bireyi olan tanığın rızasının meşru amaca yönelik olmadığı gözetilmeden, sanık Y.’nin mahkûmiyeti yerine beraatına karar verilmesi…)
(Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin 2019/10312 E, 2020/4762 K…. sayılı kararı ile…Müşteki A… ve tanık Ö….’ün aynı konutu ortak kullandıkları ve müştekinin olmadığı sırada tanık Ö…’ün daveti üzerine sanığın eve misafir olarak geldiği ve bir kaç gün kaldığı ve müştekinin odasındaki çekmeceden suça konu bankamatik kartını çaldığının anlaşılması karşısında; tanık Öztürk’ün rızası ile eve gelen sanık hakkında TCK’nın 116/3. maddesi dikkate alındığında konut dokunulmazlığının ihlali suçunun yasal unsurlarının oluşmayacağı bu nedenle bu suçtan beraati yerine, mahkumiyetine karar verilmesi…)
Konut veya işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarının cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, TCK 116/4 maddesi uyarınca temel ceza belirleneceği düzenlenmiştir. İddianamede TCK 116/1 veya TCK 116/2 maddeleri uyarınca cezalandırılması talep edilen sanık hakkında yargılama neticesinde TCK 116/4 maddesinin uygulanmasına karar verilecek ise sanığa CMK 226. madde uyarınca ek savunma hakkı verilmelidir.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/11300 E, 2020/2606 K. sayılı kararı ile… Sanık hakkında, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan hüküm kurulurken 5237 sayılı TCK’nın 116/4. maddesi ile doğrudan temel cezanın belirlenmesi gerektiği halde ilk önce TCK’nın 116/2. maddesi ile ceza tayin edilip sonrasında TCK’nın 116/4. maddesi ile artırım yapılması sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/11153 E, 2020/1559 K. sayılı kararı ile… Sanığın gece 23:00 sularında, komşusu olan müştekinin kömürlüğünden kömür çuvalları çalmaya teşebbüs etmesi eylemi hakkında şartları oluşmasına rağmen 5237 sayılı TCK’ nın 116/4. maddesinin uygulanmaması suretiyle eksik ceza tayini…)
(Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2019/12189 E, 2020/2012 K. sayılı kararı ile… Konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;23.11.2013 tarihli kolluk tutanağına göre saat 05:24 sıralarında gelen ihbar ile olay yerine gidildiğinin UYAP’ tan alınan çizelgeye göre gece vaktinin saat 05.54’te bittiğinin anlaşılması karşısında; sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’ nın 116/4. maddesi uyarınca hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır…)
İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli
Madde 117- (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikâyeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir.
(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
İş ve çalışma hürriyetini ihlali suçunun oluşabilmesi için, mağdura karşı cebir, tehdit kullanılması ya da bir başka hukuka aykırı bir davranışla, çalışma hürriyetinin ihlâl edilmesi gerekir.
(Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2018/7635 E, 2020/1274 K. sayılı kararı ile … 1) Tanık O.Z.’nin aşamalardaki “olay günü B… birahanesinde çalışan Ş. isimli garson yanıma geldi ve bana D. isimli garsonu yanımda çalıştıramayacağımı eğer çalıştırırsam R’ nin gelerek mekânı dağıtacağını söyledi.” şeklindeki tutarlı beyanı ile sanık R. Ç’ nin katılanı telefonla arayarak tehdit ettiği iddiası ile ilgili olarak katılanın kullandığı cep telefonu hattının görüşme kayıtlarının T.İ.B’ den temin edildiği ve sanık R’ nin, katılanın iddia ettiği zaman dilimi içerisinde katılanı birkaç kez aradığının tespit edilmesi karşısında, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanıkların üzerlerine atılı suçları işledikleri sabit olduğundan yerinde olmayan gerekçeyle mahkûmiyetleri yerine, yazılı şekilde beraatlarına karar verilmesi,
2) 1 numaralı bozma ilamına uyulması halinde hükümden sonra 24/10/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik CMK’ nın 253. maddesi uyarınca, temyiz incelemesine konu ve TCK’ nın 117/1, 119/1-c. maddesinde tanımı yapılan iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun uzlaşma kapsamına alınması karşısında, TCK’ nın 7/2. maddesindeki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan Kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan Kanun uygulanır ve infaz olur” hükmü gözetilerek anılan Kanunun 26. maddesi ile değişik CMK’ nın 253. maddesi gereğince iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçundan uzlaştırma hükümleri uygulanarak, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…)
(Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2015/26805 E, 2020/196 K. sayılı kararı ile …Sanık ile mağdurun dolmuş şoförü oldukları, sanığın çalıştığı hatta gece yolcu taşıyan mağdurun geceleyin çalışmasını istemeyen sanığın, olay gecesi mağdurun minibüsünü takip edip yolda sıkıştırdığı ve önüne geçip durdurarak ele geçirilemeyen bıçak veya demir parçası ile gece yolcu taşımamasını sağlamak amacı ile ”sizi yaşatmayacağım” diyerek tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK ‘nın 117/1. maddesinde düzenlenen iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan aynı Yasanın 106/2-a maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçundan hüküm kurulması…)
Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi
Madde 118- (1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Bu suç, failin, mağduru bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, bir sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak için cebir veya tehdit kullanmasıyla oluşur.
Suçun oluşabilmesi için amacın gerçekleşmesi, başka bir anlatımla kişinin sendikaya üye olmaktan veya faaliyetlerine katılmaktan vazgeçmesi veya sendikadaki görevinden ayrılması zorunlu değildir.
Yargıtay CGK 2019/18-285 E, 2019/554 K. sayılı kararında gerçek kişilere karşı işlenebilen ve bireysel sendika özgürlüğünü koruyan TCK’nın 118. maddesinin ilk fıkrasındaki sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçu nedeniyle sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi, üyelerini, aidat gelirlerini kaybetmesi veya toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini kazanamama ya da kaybetme gibi dolaylı olarak zarar görme ihtimali bulunsa da, bu suçla korunan hukuki yararın bireysel sendika hakkı olması, sendika tüzel kişiliğinin suçtan zarar gören olarak kamu davasına katılması için doğrudan bir zarar görmesinin gerekmesi ve mevzuatta sendikaların bu suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunmaması karşısında, ilgili sendikanın TCK’nın 118. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki suçlarda, suçtan zarar gören olarak kamu davasına katılma hakkının ve gelinen aşamada gerekçeli kararın ilgili sendikaya tebliğine gerek bulunmadığına dair karar vermiştir.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/2465 E, 2018/2453 K. sayılı kararı ile …oluş ve dosya kapsamına göre, mağdurların Türkiye Maden İşçileri Sendikası’na üye olmalarının akabinde sanıklar tarafından mağdurların iş akitleri feshedilmek suretiyle işten çıkarıldıkları, mağdurların açmış oldukları işe iade davalarının, “işyerinde başlatılan örgütlenme çalışmaları, davacının sendika üyeliği ile iş akdinin feshi arasında geçen süre, tanık beyanları dikkate alındığında fesih nedeninin sendikal nedene dayalı olduğu” sebebiyle kabul edildiği, iddiaları doğrular nitelikteki tanık beyanları ve özellikle İş Mahkemelerine ait kararların içeriği de göz önüne alındığında, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 118/1. maddesi uyarınca sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması…)
Ortak hüküm
Madde 119- (1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarının;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 2019/11072 E, 2020/1637 K. sayılı kararı ile …İş yeri dokunulmazlığını ihlal etme suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/4490 E, 2016/14455 K. sayılı kararı ile …Sanığın, iş ve çalışma hürriyetini ihlâl amacıyla katılanı tehdit edip basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralaması eyleminin, TCK’nın 119/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 117/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu ve yaralamanın maddede öngörülen suçun cebir unsurunu oluşturduğu gözetilmeden, ayrıca yaralama suçundan da hüküm kurulması…)
Haksız arama
Madde 120- (1) Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
Haksız arama suçu özgü suç niteliğinde olup faili ancak bir kamu görevlisi olabilir. Kişilerin evlerinin ve üzerlerinin yürürlükteki mevzuatın izin vermediği şekilde(hukuka aykırı) aranması durumunda suç oluşacaktır.
(Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2016/3496 E, 2018/10186 K. sayılı kararı ile …Arama işleminin dayanağı olarak gösterilen ruhsatsız silah taşıma ve uyuşturucu madde bulundurma suçları ile ilgili herhangi bir suç şüphesi bulunmadığı gibi usulüne uygun olarak bir adli arama kararı da bulunmaması karşısında kolluk görevlisi olan sanığın kendisine verilen talimatın hukuka aykırı olduğunu bilerek ya da bilmesi gerekli iken katılanı aramak suretiyle üzerine atılı haksız arama suçunu işlediği sabit olduğu halde dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile ve yazılı şekilde beraat kararı verilmesi…)
(Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2015/11224 E, 2018/4526 K. sayılı kararı …TCK’nın 257. maddesi genel, tali ve tamamlayıcı bir hüküm olup görevi kötüye kullanma suçunun oluşumu için eylemin kanunda ayrıca suç olarak tanımlanmamasının gerektiği, suç tarihinde polis memuru olan sanığın emniyet müdürlüğü koridorunda arkadaşları ile oturan katılanın üstünü aralarında başka bir olay nedeniyle önceden husumet bulunması sebebiyle hukuka aykırı olarak 3 kez aradığının anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 120. maddesinde düzenlenen haksız arama suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması…)
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi
Madde 121- (1) Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.
Bu suçun faili, dilekçeyi kabul etmek ve gereğini yapmak bakımından görevli ve yetkili olun kamu görevlisidir. Suçun oluşması açısından yetkili makamlara hukuka uygun bir başvuru olması gerekmekte olup yetkisiz makamlara hukuka uygun olmayan şekilde yapılan başvurular bakımından suç oluşmayacaktır.
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçu ön ödeme kapsamında bir suçtur.
Nefret ve ayırımcılık
Madde 122- (Değişik: 2/3/2014-6529/15 md.)
(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
TCK 122. maddesinde ırk, devlet, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefrete dayalı ayrımcılığı suç saymıştır. Yasa koyucu burada açık bir şekilde on koruma grubu belirlemiş ve bu on koruma grubuna yönelik seçimlik ve bağlı hareketleri suç olarak düzenlenmiştir. Suç ve cezada kanunilik ilkesi gereği bu on koruma grubu dışındaki bir gruba nefret saikiyle de olsa ayrımcılık yapılması durumunda veya bu on koruma grubuna karşı maddede belirtilen dört farklı seçimlik hareket dışında bir eylemle ayrımcılık yapılması halinde de ayrımcılık suçu oluşmayacaktır.
Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma
Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
Bu suçun maddi unsuru, sırf huzur ve sükûn bozmak amacıyla;
-Bir kimseye ısrarla telefon edilmesi veya
-Gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı bir davranışta bulunulmasıdır.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/8246 E, 2020/4494 K. sayılı kararı… katılanın, sanığın kendisini aynı gün iki kez aramak suretiyle rahatsız ettiğini iddia ettiği ancak Telekomünikasyon İletişim Kurumu Başkanlığı’ndan alınan HTS kayıtlarında katılanın sanığa 7 kez mesaj gönderdiği ve bir kez de aradığı, sanığın ise katılanı yalnızca bir kez aradığının tespit edilmesi karşısında, oluşan bu çelişki giderilmeden ve TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsuru olan ısrar öğesinin ne şekilde gerçekleştiği açıklanmadan, dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle sanığın ısrarla birden fazla kez aramak suretiyle katılanın huzur ve sükununu bozduğu kabul edilerek, mahkûmiyet kararı verilmesi…)
Suç temadi eden suçlardan olup TCK 43.madde de düzenlenen zincirleme suç hükümleri bu suç bakımından uygulanmaz. Ayrıca sanığın eyleminin başka bir suçu oluşturması halinde ayrıca kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu oluşmaz.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/8419 E, 2020/4825 K. sayılı kararı… Sanığın katılanın kullanmakta olduğu cep telefonuna iddianamede ve katılana ait cep telefonu inceleme tutanağında belirtildiği üzere çok sayıda mesaj gönderdiğinin kabul olunması karşısında, mesajların içerikleri dikkate alındığında eylemin TCK’ nın 105/1. maddesine uyan cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sırf huzur ve sükûnunu bozmak özel kastıyla işlenebilen, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçundan hüküm kurulması…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/8090 E, 2020/4375 K. sayılı kararı… Sanığın, katılana yönelik farklı zamanlarda gerçekleştirdiği, telefon ile mesaj gönderme şeklindeki suça konu eylemlerinin, TCK’ nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun “ısrar” öğesini oluşturması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, aynı Kanun’un 43/1. maddesinin uygulanması…)
Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi olup uzlaşma kapsamında bir suçtur.
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/5913 E, 2020/4365 K. sayılı kararı… Sanık hakkında iddianame konusu suçların uzlaştırma kapsamına girmediği, ancak yargılama sonrası mahkumiyet hükmü kurulan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun uzlaştırma kapsamında olması nedeniyle, kişilerin huzur ve sükununu bozma eylemine ilişkin olarak CMK’ nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunu’nun 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/7871 E, 2020/4340 K. sayılı kararı… Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu ile korunan hukuki yarar kişi özgürlüğünün korunması ve bireyin, psikolojik ve ruhsal bakımdan rahatsız edilmemesi ve yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, kanun metninde yazılı bulunan telefon etme, gürültü yapma ya da aynı maksatla, hukuka aykırı bir davranışta bulunulması eylemlerinin bir kez yapılmasının yeterli olmadığı, eylemlerin ısrarla tekrarlanması, süreklilik arz etmesi ve sırf kişilerin huzur ve sükûnunu bozma saiki ile işlenmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında, sanığın olay tarihinde 7 kez aramak suretiyle katılanı rahatsız ettiği kabul edilmesine karşın; dosya arasında bulunan iletişimin tespiti kayıtları incelendiğinde, aramaların karşılıklı olduğunun anlaşılması ve sanığın, katılanın eşi ile aralarında bir ihale nedeniyle alacak verecek meselesi olduğunu, eşi ile görüşemediği için katılanı telefonla aradığı şeklindeki savunması karşısında; atılı suçun sırf katılanın huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla işlenip işlenmediği ve “ısrar” unsurunun ne şekilde oluştuğu açıklanıp tartışılmadan, yetersiz gerekçe ile mahkûmiyet kararı verilmesi…)
Haberleşmenin engellenmesi
Madde 124- (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi halinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur.
Bu suç bakımından korunan değer, haberleşme özgürlüğüdür. Somut olayda, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunması durumunda bu suç oluşmaz.
(Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2015/6920 E, 2019/11183 K. sayılı kararı …Dosya kapsamı ile mahkemenin oluşa uygun kabulüne göre sanığın, zorla evinde tuttuğu mağdurenin başkalarına haber vermesine engellemek maksadıyla cep telefonunu alması şeklinde gerçekleşen eyleminin TCK’ nın 124. maddesinde düzenlenen haberleşmenin engellenmesi suçunu oluşturduğu gözetilerek bu suçtan mahkumiyeti yerine suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek nitelikli yağma suçundan mahkumiyetine karar verilmesi…)
(Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/15300 E, 2019/606 K. sayılı kararı… Sanığın, olay günü mağdureyi zorla arabasına bindirdikten sonra çantasından mağdureye ait cep telefonunu alması şeklinde gerçekleşen eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde haberleşmenin engellenmesi suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması…)